TESBİTNAME

-YENİ- TARLA SÜRÜLÜYOR… ASIL HEDEF TÜRKİYE Mİ ?

TARLA SÜRÜLÜYOR… ASIL HEDEF TÜRKİYE Mİ ?

Orta Doğu, tarih boyunca küresel güç mücadelesinin odağında yer aldı. Bölgeye hakim olan güç, dünyada söz sahipliğini pekiştirmektedir. Bugün de farklı görünümler altında benzer hesaplar yeniden devreye sokulmuş durumda. İran üzerinden kurulan söylem, bölgesel güvenlik kaygıları gerekçe gösterilerek askeri ve siyasi yığınaklara zemin hazırlıyor. Ancak bu gelişmelerin perde arkasında çok daha derin bir strateji yatıyor olabilir. Tarla sürülüyor, evet; fakat ne ekileceği meselesi Türkiye açısından hayati önemde.

Bir Zamanlar İran Parlatıldı, Şimdi Terbiye Ediliyor

2000’li yılların başında, özellikle nükleer müzakereler sürecinde İran’ın “makul aktör” olarak konumlandırıldığını gözlemledik. Batı ile diplomatik temaslar arttı, yaptırımlar geçici olarak gevşetildi, hatta İran’ın bölgedeki bazı nüfuzu tolere edildi. Saddam Irak’ta indirildi, süreçte hakim güç Şii’lerin lehine oluştu. Suriye’de Esad zaten konjenktüre uygun bir kullanılan elemandı. Yemen Husiler üzerinden zaten denkleme dahildi. Lübnan’da Şii oluşum zaten mevcut ve İsrail komşuluğu ve karşıtlığı üzerinden çokça sesi çıkıyordu. Şii oluşum bölgede ciddi bir şekilde parlatılırken, sünni kesim dışlanarak terörize edilmeye Işid gibi Deaş gibi terör örgütlerine doğal kaynak oluşturmaya yöneltiliyordu. Burada önemsenecek durum Türkiye’nin sünni gruplarla aktif iletişime geçmesi ve legal pozisyonda terörize edilme oyununa gelinmemesi gayretleri olumlu sonuç vermiştir. Dolayısı ile bölgede planlanan Sünni – Şii çatışması İran’ın yayılmacı duruşuna rağmen Türkiye tarafından boşa çıkarılmış oldu. Böylece emperyal güçlerin bölgedeki oyunu bir nebze tutmadı. Sonuç olarak kontrol edilebilir İran bölgede parlatıldı ama bu durum geçiciydi.

İran’ın vekil güçleri aracılığıyla bölgedeki etkinliğini artırması, özellikle İsrail ve Körfez ülkeleri için ciddi bir tehdit olarak algılandı. ABD’nin 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesiyle birlikte İran tekrar “ötekileştirilen” aktör haline geldi. Günümüzde ise İran, hem içeriden zayıflatılmakta hem de dışarıdan kuşatılmakta. Özellikle İstihbaratı MOSSAD tarafından ele geçirilmiş, halkı ile bağları kopmuş, çift merkezli askeri bir yönetim, kontrol edilebilir ve tanımlanmış bir İran, Batı ve İsrail açısından korkulan bir güç değildir. Amaç sadece İran'ı durdurmak değil; aynı zamanda yeni bir büyük oyunun İran üzerinden taşlarını dizmektir.

Bölge Isıtılıyor: Askeri ve Psikolojik Hazırlık

Son yıllarda Orta Doğu ve Doğu Akdeniz hattında olağandışı bir hareketlilik söz konusu. ABD ve müttefikleri, gerek üs yatırımlarıyla gerekse askeri tatbikatlarla bölgede varlığını sürekli güçlendiriyor. İsrail-Suudî normalleşmesi, BAE-ABD ilişkilerinin tahkim edilmesi, Irak ve Suriye’deki üslerin tahkim edilmesi; tüm bu gelişmeler yalnızca İran’a karşı mı?

Ukrayna – Rusya savaşı 10 yıl daha sürecek projeksiyonu bölgeye çatışmacı emperyal güçlerin tam manası ile yerleşmesi anlamına gelmektedir.

Yunanistandaki ABD üsleri ve yapılan tatbikatlar Türkiye’nin dikkatinden kaçmamalıdır.

Hindistan Pakistan savaşı da denkleme dahil edildiğinde ABD, Hindistan, Yunanistan bloku karşımıza çıkmaktadır. Bu blok İngiltere, Fransa, Almanya ve Avrupa cephesi ile beraber düşünüldüğünde Türkiye’nin ne kadar büyük bir sorun ile karşılacağını tahmin etmek hiçte zor değildir. Bu tabloya terörist devlet İsrail’i de dahil ederseniz kaçınılmaz son uzakta değil görünmektedir.

Bölge bir “psikolojik harp” alanına dönüştürülmüş durumda. Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarılı çıkışları dikkatleri üzerine çekmiştir. ABD ve Batı Medyasında servis edilen tehdit algıları, kamuoylarını hazırlarken, askeri stratejiler çoktan raftan indirildi. Bu çerçevede Türkiye’ye dair söylemler de zaman zaman Batı medyasında bilinçli olarak köpürtülmektedir.

Sırada Türkiye mi Var?

Türkiye, coğrafi ve jeopolitik konumu gereği sadece bölgesel bir aktör değil, aynı zamanda küresel dengelerin kilit ülkesidir. Enerji yolları, gıda ve su koridorları, göç dalgaları, güvenlik kuşakları hep Türkiye üzerinden şekilleniyor. Bu da onu, ister istemez "sıradaki hedef" olmaya aday kılıyor.

Tarihsel olarak da dikkat çekici bir paralellik söz konusu: İran bir dönem sistem içine alınmak üzere "parlatıldı", sonra “sorun” haline getirilip izole edildi. Şimdi benzer bir süreç Türkiye için mi devreye sokuluyor? Ekonomik baskılar, diplomatik gerilimler, iç politikaya müdahale sinyalleri ve güvenlik tehditlerinin artırılması bu soruyu ciddi biçimde düşünmemizi gerektiriyor.

Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye’nin önünde iki temel yol var: Ya büyük oyunun pasif bir figürü olacak ya da kendi oyununu kuracak. Bu bağlamda;

  • Bağımsız ve özgün dış politika ısrarla sürdürülmeli.
  • Savunma ve istihbarat kapasitesi daha da güçlendirilmeli.
  • İç siyasi birlik ve toplumsal dayanışma artırılmalı.
  • Ekonomik kırılganlıklar en aza indirilmeli.
  • Alternatif ittifak ve ticaret hatları derinleştirilmeli.
  • Eğer masada siz yoksanız, bilin ki masada siz varsınız düsturu unutulmamalı ve Bölgedeki tüm hareketlilikler ile ilgili olup, hep masada olunmalı.

Sonuç olarak ;

Tarla sürülüyor; bu doğru. Ama buraya ne ekileceği ve biçilecek ürünün kime hizmet edeceği sorusu, bugünün en önemli jeopolitik gündemidir. İran örneği, Türkiye için bir uyarıdır. Aynı senaryo farklı aktörlerle yeniden sahneleniyor olabilir. Uyanık olmak, hazırlıklı olmak ve inisiyatif almak; artık bir tercih değil, zorunluluktur.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri

    Bu yazarın başka makalesi yoktur.