AV. FEVZİ KONAÇ

-YENİ- BEYAZ ENTARİLİ KARA KALPLİ ADAMCIKLAR TRUMP'A PARAYI BASTILAR !

BEYAZ ENTARİLİ KARA KALPLİ ADAMCIKLAR TRUMP'A PARAYI BASTILAR !

Kızgınız, şaşkınız, öfkeliyiz. Bu basılan dolarların hikâyesi yüz yıl önce başladı ve aslında bu milyar dolarlar Trump’a o günlerden miras kaldı. Vakti geldi ve adam bu tarihe yazılan çeki bankadan tahsil etti. Olay sadece bu aslında. Nasıl mı oldu? Hadi yüz yıl önceye gidelim.

20. yy. başı. Savaşlar ve kargaşa coğrafyamızda cirit atıyordu. Büyük hedef sömürü düzenlerinin devamı için buna engel olan devletin tehlikeli lideri Abdülhamid’i tahtan indirip, Osmanlıyı yıkmak ve İslam dünyasını toparlama adına tek güç olan hilafeti kaldırmaktı. Hepsinde adım adım başarılı oldular.

İngiliz sinsiliğinde ajanlar vasıtasıyla orta doğuya girdiler. Müslümanların inanç ve itikatlarını bozmakla kalmadılar. Irkçılığı ve ulus devlet kavramlarını körüklediler. Dört yüz yıl Osmanlının kurduğu barış ve huzur iklimini, kardeşi kardeşe düşman ederek yıktılar. Haçlı seferlerinde bir kere başarılı oldukları Kudüs işgalinden sonra ikincisini 1917 de başararak, İslam dünyasının kalbi mesabesinde bir bölge olan Kudüs’e yerleştiler. Arap Krallığı vaadiyle kandırdıkları Şerif Hüseyin ve etrafındaki bedevi ruhlu Arapları, Osmanlıya karşı kışkırtarak bölgeyi paramparça ettiler.

İşte yüzyıl önce senaryosunu çizdikleri ve gizli olarak yaptıkları Sykes-Picot Antlaşmasıyla planladıkları bütün hedeflerine adım adım ulaştılar. Masa başında cetvelle çizdikleri sınırlarla adeta pasta paylaştırır gibi Şerif Hüseyin ve oğullarına tarihte olmayan yeni ve kolay sömürülebilir küçük kukla devletçikler peydahladılar. Karakteri zayıf ve kolay güdülebilen, makamın şehvetine yenilmiş şeyh bozuntularına bu küçük pastadan hisse vererek avuçlarının içine aldılar. Bu kukla idareler babadan oğula bugünlere geldi.

Kuruluşlarındaki efendileri İngilizlere olan itaatlerini pekiştirmek adına, veliaht prensler hep İngiliz okullarında eğitildi ve İngiliz kültürüne köle gibi bağlı iktidar adayları yetiştirildi. Daha ilerisi bu veliaht adayların koynuna birer İngiliz hatun verilerek, bölgedeki tüm ülkelerin saraylarında yarı İngiliz yarı İngiliz’e meftun nesiller inşa edildi. Yüz yıllık bu serüvende bu ülkeciklerin şeyhciklerine yaşadıkları bu saltanatı kime borçlu oldukları ve velinimetlerinin kim oldukları hiç unutturulmadı. Unutanlara ise kimi zaman darbeyle kimi zaman ise suikastlarla hatırlatıldı.

Gel zaman git zaman ikinci dünya savaşıyla birlikte bir İngiliz gayrimeşru evladı olan Amerika dünya arenasına “Artık Efendi Benim” edasıyla girdi. İngiliz’in sinsi aklı her ne kadar bütün oyunların arkasında devam etse de onun düşen performansının yerini, yeni yetme ve İngiliz artığı Amerika ele geçirdi. Dünyayı parsellediler. Silah gücü ve emperyalist İngiliz mirasını devralarak dünyayı adeta işgal ettiler. İtaat etmeyenleri yok ettiler. Japonya’ya attıkları atom bombasıyla ne kadar canavarlaşabileceklerini gösterdiler. Ve dünya bu vahşet karşısında diz çökmek zorunda kaldı. Celladına âşık olma babından o Japonya bile artık bir Amerikan kölesi konumunda.

Bu zalim düzene karşı koyabilecek tek güç İslam ve İslam dünyası idi. Ama bunu yapabilecek, zalime dur diyebilecek, sömürüye itiraz edebilecek tek ruh olan Osmanlıyı tarihe gömerek ve hilafet gibi bir kurumu yok ettirerek tabiri caizse hadım ettiler. İslam’ın evrensel sesini kıstılar. Müslümanları çeşitli senaryolarla ve proje örgütlerle dünyanın gözünde şeytanlaştırıp (!) kendi zalimliklerinin üzerini kapattılar.

Dedim ya… Yüz yıl önce sinsi İngiliz aklının haşa yoktan var ettiği bu köyden bozma minik devletçiklerin güdülmesi kolay oldu. Daha dün balık avlamaktan, çıplak ayakla çölde gezmekten, bedevi çadırlarında deve sütü içmekten ibaret olan hayatları, Allah’ın yeryüzüne bahşettiği petrol gibi bir nimetin üzerinde oturmakla değişti. Zaten İngiliz aklı bütün hesabı bu zenginliğin üzerinden yapmıştı. Şeyhcikler İngiliz hatunların kucağına, sömürgecilerde petrolün kucağına oturuverdiler. Affınıza sığınarak yazıyorum ki; altın klozetlere işemeleri, yatlarda zevki sefa sürmeleri, altın yaldızlı saraylarda yaşamaları, dünya güzeli kadınlarla nefislerini tatmin etmeleri sağlandı. İslam’ın yasak ve sınırları, İngiliz oyunu ile kurdurulan Vehhabilik gibi bir mezheple alaşağı edildi. Şimdilerde Prens Selman eliyle yaşanan İsrail ile normalleşme çalışmalarının, Mekke ve Medine etrafında yaşanan ahlaksızlıkların ve değişim adı altında Arabistan topraklarının ifsat edilmesinin temelleri yaklaşık ki yüz elli yıl önce atıldı. Yüz yıl önce provaları için devletçikler kurduruldu ve bugünlere geldik. Ama değişmeyen tek şey bu saltanatı kendilerine bahşeden efendileri hiç unutturulmadı. Efendilerini razı ettikleri müddetçe, saltanatlarının devam etmesine ses çıkarılmayacağı kulaklarına beş vakit ezan gibi okundu. Bu zayıf karakterli adamlar duydular bu sesi ve itaat ettiler.

İşte sevgili Donald Trump… İngiliz aklının eseri olan bu yapıdan yıllık haracını almak üzere entarili adamların köylerini ziyaret etti. Biz olmazsak bu sahte cennet haline getirdiğiniz çölünüzün kumu sizi yutar, nimetlerini çalıp yediğiniz, bize kölelik ederken kendilerine zulmettiğiniz halkınız sizi bir günde yer, dedi.

Dedelerinden miras itaat kültürünün uzlaşmacı Arap şeyhcikleri geleneği bozmadı ve milyar dolarları düğünlerde yapıldığı gibi sarı damat Donald Trump’ın başından aşağı döküverdiler. Üstelik biatlarını tazelemenin, saltanatlarını sürdürmenin, gelecek yıla kadar rahatlamanın verdiği keyifle… Kadınlarını kızlarını sarı mafyanın geçeği yollara dizerek, zılgıtlar çekerek, saçlarını sallatarak büyük bir huşu ile.

Bu manzara benim kanıma dokunuyor. Trump’ın dolaştığı topraklarda görünürde itikatta Müslümanlar var gibi zannedilebilir. Ama benim gördüğüm; muamelatta Siyonizm’e esir olmuş Amerika’ya secde eden (!), temelde İngiliz aklının ürünü olan sömürü sisteminin uşağı olmuş ameli kapkara, beyaz entarili adamcıklar.

Müslümanları katleden emperyalist sistemi parasıyla besleyen, her bir Müslüman kardeşinin kanında eli olan adamlara itaatini ispat yarışına girmiş, tavırlarıyla adeta; alın biraz da Allah’ın bize emanet ettiği paramızla dünyayı yakın, İslam alemini terbiye edin, Gazze’yi yıkın diyen gavurlaşmış (!) kölelerini görüyorum.

Evet… Sarı mafya Allah’ın bahşettiği yeraltı nimetlerini idare edemeyen Arap ülkelerine geldi.  Ebeveyni olmayan, öksüz ve yetim kalmış ancak eline bir holding teslim edilmiş küçücük çocuklar gibi gördüğü Arap liderlerine posta koydu, ellerindeki paraya çöktü. İngiliz aklının ektiği bahçeden Amerikan çıkarlarına uygun şekilde çiçekleri derledi, topladı, aldı ve gitti.

Biz bu hikâyenin neresine yanalım, neresine ağlayalım inanın bilemiyorum. Rahmetli Erbakan Hocamı yine anmadan geçemedim. Bize mirası şu güzel sözünde derdi ki; İslam şekil dini değil, şuur dinidir. Ne kadar haklıymış. Kabe’nin yanında 24 saat yaşasan da Hz. Peygamberin ayaklarının değdiği topraklarda izlerine bassan da Kur’an’ın vahyedildiği beldede dolaşsan da… Şuurun yoksa köle olmaktan kurtulamazsın. Arap şeyhciklerine kızmak kolay ama ben yüz yıllık kendi maceramıza ise hiç gir/e/miyorum! Onlar aldıklarının diyetini petrolden kazandıklarından milyar dolar olarak ödemeye devam ederken, biz aldığımızın bedelini petrol denizi Musul ve Kerkük’ten vazgeçerek peşin ödedik diyemiyorum! İşte halimiz ve ahvalimiz bu.     

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri