MUHAMMED SEFA RUMELÝ

ÜSKÜPLÜ KILIÇÇIZÂDE ÝSHÂK ÇELEBÝ...

 

ÜSKÜPLÜ KILIÇÇIZÂDE ÝSHÂK ÇELEBÝ...

          Asýrlara meydan okuyan yorgun sýrtýný, Vodno Daðý'nýn muhteþem manzarasýna dayayan Üsküp; sadece doðal güzellikleri ve stratejik önemiyle deðil, yetiþtirdiði alim, mutasavvýf, yazar, hattat ve þairlerle de ismini duyurmuþ bir tarih ve kültür þehri olarak Türk-Ýslam kültürünün/inancýnýn Balkan coðrafyasýnda  kök salmasýnda son derece mühim bir rol oynamýþtýr.

Mevlevîlik, Melâmîlik, Bektaþîlik, Halvetîlik, Rufâilik gibi birçok köklü tarikatýn izlerini taþýyan bu kadim þehir, insan ruhuna  huzur veren manevi atmosferiyle baþta Balkanlar olmak üzere tüm Osmanlý coðrafyasýnda   önemli hizmetlerde bulunmuþ çok sayýda muazzez þahsiyete keþf ve ilham kaynaðý olmuþtur.

Üsküp’ün biçare gönüllere þifa olan bu   uhrevi ikliminden etkilenenler  arasýnda, asli vazifesi müderrislik olan on altýncý yüzyýl klasik Türk þiirinin önemli ismi, Kýlýççýzâde Ýshâk Çelebi de bulunmaktadýr. Ýshâk Çelebi’nin çocukluk  yýllarýna dair kaynaklarda detaylý bilgiler bulunmamakla beraber, 1464-65 yýlýnda Üsküp’te doðduðu, babasýnýn kýlýç/demir ustasý  Ýbrahim Efendi olduðu ve onun mesleðine ithafen, Kýlýççýzâde lakabýyla da tanýndýðý bilinmektedir.

Küçük yaþlardan itibaren ilmi faaliyetlere olan meraký ve istidadý nedeniyle babasýnýn mesleðini devam ettirmek yerine, daha çok kitaplarla meþgul olan Kýlýççýzâde, ilk eðitimini memleketi Üsküp’te almýþtýr. Kimi kaynaklarda lalasýnýn Üsküplü Hemdemî olduðu da rivayet edilmiþtir.

Parlak zekasý ve  yüksek algýlama kabiliyeti sayesinde derslerinde büyük bir muvaffakiyet gösteren Ýshâk Çelebi, Üsküp’teki eðitimini tamamladýktan sonra medreseler þehri Edirne’ye giderek,  Üç Þerefeli Medresesi'nin müderrisi Mevlâna Kara Bâli Efendi’nin rahle-i tedrîsinden geçmiþtir.

Üsküplü alim,  istikbal vaat eden genç bir müderris namzeti  olarak hocasý Kara Bâli Efendi’den icazetini alýr almaz, Serez (Siroz) Medresesi’ne müderris olarak atanmýþtýr.

Serez’den sonra Edirne Ýbrahim Paþa ve Üsküp Ýshâk Paþa Medreselerinde de müderrislik yapan   Kýlýççýzâde;  ilmi derinliði, renkli edebi þahsiyeti, hoþsohbet yapýsý ve belâgatteki muazzam ustalýðý sayesinde  payitahtýn dikkatini çekmeyi baþarmýþ ve Mýsýr Seferi (1516-1518) nedeniyle Þam'da bulunan Yavuz Sultan Selim'in yanýna musâhip (Padiþahýn sohbet arkadaþý)  adayý olarak  gönderilmiþtir. Lâkin, sergilediði bazý tutum ve davranýþlardan ötürü musâhiplik gibi önemli bir vazifeye kabul edilmemiþtir.

Büyük bir hayal kýrýklýðý içinde Anadolu’ya dönmek zorunda kalan ünlü alim, müderrisliðe kaldýðý yerden devam ederek Bursa Kaplýca (Hudâvendigâr), Ýznik  Orhan Gazi ve   Edirne Dârülhadis Medreselerinde (1526-27) görev yapmýþtýr.  1530-31 yýlýnda ise Ýstanbul Sahn-ý Semân gibi Osmanlý’nýn en seçkin medresesine müderris olarak atanarak büyük bir baþarý/terfi elde etmiþtir.

Döneminin en önemli alimleri arasýnda gösterilen Kýlýççýzâde; gösteriþten uzak, mütevazi, mukallit, sohbet ehli, nüktedan ve güler yüzlü bir insan olarak çevresi tarafýndan çok sevilmiþ olsa da bazý söylem ve davranýþlarý nedeniyle  kimi çevrelerce sert bir dille eleþtirilmekten de kurtulamamýþtýr.

Nitekim, son derece rahat ve ciddiyetsiz tavýrlarý, derbeder yaþayýþý, kýlýk kýyafetine özen göstermemesi, sohbet meclislerine olan aþýrý  düþkünlüðü, laubali davranýþlarý, þaraba olan meraký ve argoya kaçan nüktedan söylemleri nedeniyle dönemin ulemalarý kendisine büyük tepki göstermiþtir.

Ýshâk Çelebi’nin yaþamýnýn ilerleyen yýllarýnda aþýrýya kaçan  davranýþlarýndan  oldukça piþmanlýk duyduðu ve  bir daha bu hatalarý yapmamak üzere nasuh tövbesi ettiði de bazý kaynaklarda yer almaktadýr.

Bu konuda tezkire yazarý Kýnalýzâde Hasan Çelebi þunlarý söylemektedir:  “Kýrk yaþýna kadar yaþadýðý harabâti hayattan nedâmet duyarak tövbe etmiþ ve  bunu ‘tubtû ilâllah’ (Allaha yöneldim) ifadesiyle tarihlendirmiþtir.”

Sahn-ý Semân Medresesinde görev yaparken müderris Yegân-zâde Sinân Çelebi’yle çeþitli sorunlar yaþayan Ýshâk Çelebi, kendi talebi üzerine 1536 yýlýnda Þam vilayetine kadý olarak tayin edilmiþ ve yeni vazifesini þu dizelerle anlatmýþtýr:

“Þehr-i zi’lhiccede ‘azmüm sefer-i Þâm oldu
  Baþladum yazmaga târîhini  ahþâm oldu”

Þam’a gittikten bir yýl sonra rahatsýzlanarak güçten iyice düþen Kýlýççýzâde, yakalandýðý amansýz hastalýktan kurtulamayacaðýný adeta hissetmiþ ve mukadder olan sonunu þu veciz beyitle dile getirmiþtir:

“Gelicek hâlet-i nez‘e didi târihini Ýshâk
  Yöneldüm cânib-i Hakk’a baþý açýk yalýn ayak”

1536-37 yýlýnda  ahir aleme irtihâl eden Kýlýççýzâde Ýshâk Çelebi, vasiyeti üzerine Þam yakýnlarýnda bulunan Kubûr’us Sâlihîn’e (Salihlerin kabirleri)  defnedilmiþtir.

***

Ýshâk Çelebi, Osmanlý ilmiye sýnýfýnýn seçkin bir mensubu olmasýnýn yaný sýra  müstesna  eserler kaleme alan bir  divan þairi olarak da  bilinmektedir.

Tezkire yazarlarýndan Âþýk Çelebi ve Kýnalýzâde Hasan Çelebi, þairin edebi yönünden  sitayiþle bahsetmiþ ve onun hakkýnda çok önemli   bilgiler vermiþtir.
Yavuz Sultan Selim Han ve Kanûnî Sultan Süleyman gibi iki büyük cihan padiþahýna eserlerini sunabilme  bahtiyarlýðýný yaþayan Ýshâk Çelebi, her iki sultanýn da bizzat övgüsüne ve iltifatýna  mazhar  olmuþtur.

Türkçe kelime ve deyimleri farklý anlamlarda ustaca kullanan þairin heyecanlý karakteri, coþkulu üslubuyla   birleþince okuyanlarý mest eden beyitler ortaya çýkmýþtýr.

16. yüzyýl klasik Türk þiirine hakim olan aðdalý, aðýr ve soyut dil yerine günlük konuþma diline daha yakýn, halkýn rahatlýkla anlayabileceði, yalýn bir üslup kullanmaya özen göstermiþtir. Bu sade üslup, özellikle medrese çýkýþlý divan þairleri tarafýndan avam bulunarak oldukça yadýrganmýþtýr.

Geleneksel divan þiiri kalýplarýnýn dýþýna çýkmakta bir beis görmeyen þair, divan þiirine farklý bir üslup kazandýrmýþtýr. Kýlýççýzâde’nin  þiirlerinde kullandýðý mahalli motifler gerek üslubunda gerekse tasvirlerinde rahatlýkla görülebilmektedir.

Güçlü kelime haznesi, teþbih ve mecazlarýndaki özgünlük, Türkçe, Arapça ve Farsça'ya olan hakimiyeti, ifadelerindeki rahatlýk ve akýcýlýk, eserlerinde sýklýkla atasözü ve deyimlere yer vermesi, kafiye ve rediflerinde Türkçe kelimeler kullanmasý, günlük  konuþma dilini þiir dili haline getirmesi, Necâtî Bey gibi Türkçe kelime ve deyimleri farklý anlamlarýyla kullanmasý bir divan þairi olarak Ýshâk Çelebi’nin en karakteristik özellikleri arasýnda yer almaktadýr.

Manzumelerinde  Osmanlý münevverlerinin hayatlarýný, yaþam tarzlarýný,  deðer yargýlarýný, aþk anlayýþlarýný, birbirleriyle olan münasebetlerini  ve hayata bakýþ açýlarýný kendine has üslubuyla anlatmýþtýr.  Kýlýççýzâde’nin divaný,  belâgat ve fesâhat açýsýndan son derece baþarýlý bir eserdir. Divanda yer alan kasidelerin büyük bir kýsmýný Farsça olarak  Yavuz Sultan Selim’e yazmýþtýr. Divanýnda içtimai hayat, dini konular, eðitim ve kültür, nebatat ve hayvanat, kýlýk kýyafet, eðlence alýþkanlýklarý, dini kýssalar, bazý þehirler hakkýnda bilgiler, klasik sanatlar ve Türk musikisi makamlarý gibi birçok konuya yer vermiþtir.

Edebiyat tarihimiz açýsýndan büyük bir öneme haiz olan bu divanda; on altý kaside, altý musammat, iki þehrengîz, üç yüz kýrk iki gazel, on iki mukatta ve on adet Arapça ve Farsça manzume yer almaktadýr.

Memleketine olan sevgisi eserlerinde rahatlýkla görülebilen velûd þairin, “Þehrengîz-i Mahbûbân-ý Vilâyet-i Üsküb” isimli yüz beþ beyitten oluþan mesnevisinde, 16. yüzyýl Üsküp’ü hakkýnda  önemli detaylar bulunmaktadýr. Bu eser, edebiyatýmýzýn þehrengîz türünde yazýlmýþ nadide bir örneðidir.

“Diyeydün kim behiþt olmýþdý Üsküb
Bahar ile þu resme zeyn idi hûb”

Ýshâk Çelebi’nin bilinen en ünlü eseriyse, Osmanlý tarih yazýcýlýðý açýsýndan  da büyük bir deðere sahip  olan “Selim-nâme/Ýshâk-nâme”dir.   Osmanlý Tarihi yazýlý kaynaklarý arasýnda mühim bir yer tutan þehnâme türündeki bu eserde; 1509 yýlýnda Ýstanbul’da meydana gelen büyük zelzele, Sultan II. Bayezid'in þehzadeleriyle olan mücadelesi, Þahkulu isyaný, Sultan II. Bayezid'in vefatý ve sonrasýnda yaþanan olaylar, Yavuz Sultan Selim'in tahta çýkýþý ve Þehzade Ahmet'in, babasý Yavuz'a karþý kalkýþtýðý isyan hareketi gibi dönemin önemli olaylarý, son derece  aðdalý bir dille anlatýlmýþtýr.

            Her ne kadar aðýr bir üslupla yazýlmýþ olsa da oldukça ilgi gören Selim-nâme'de; ayet, hadis, kýssa, þiir, darbýmesel ve hat sanatýndan örneklere de yer verilmiþtir.

 Osmanlý tarihçileri tarafýndan güvenilir bir kaynak olarak kabul edilen Selim-nâme'den, baþta 16. yüzyýlýn önemli tarihçisi Hoca Sâdeddin Efendi olmak üzere birçok tarihçi ve araþtýrmacý faydalanmýþtýr.

Selim-nâme sayesinde þöhreti asýrlarý aþan Ýshâk Çelebi, kendinden sonraki nesillere  çok kýymetli bir eser býrakmýþtýr. Günümüzde dahi önemini ve ilmi deðerini yitirmeyen bu eserin, gerek ülkemizde gerekse yurt dýþýnda birçok nüshasý bulunmaktadýr.

Bu eserlerinin yaný sýra  Sahn-ý Semân Medresesi’nde yapýlacak olan müderrislik sýnavýnda sorulmak üzere hazýrladýðý  “Risâle-i Ýmtihâniyye” isimli Arapça bir risalesi, dört müstezâddan oluþan “Müstezâd li-Ýshâk Çelebi” ve  kýrk bir beyitten müteþekkil “Kasîde-i Fasîha” isimli Arapça kasideleri de bulunmaktadýr.

Kýlýççýzâde Ýshâk Çelebi, edebiyat tarihimize damga vurmuþ önemli bir þahsiyettir. Büyük bir þair ve müderris olarak hayatýnýn belli dönemlerinde zaaflarýna yenilmemiþ olsaydý, çok daha önemli makamlara gelebilecek bilgi ve beceriye sahip olduðu tartýþýlmaz  bir gerçektir.

Gelin hep birlikte,  Üsküp sevdalýsý  bu deðerli  þairi, hayýr ve rahmetle yâd edip  onun veciz ifadeleriyle bu faslý burada  kapatalým.

“Âh ol kiþiye kim geçüre rûzgârýný
Görmek müyesser olmaya Üsküb diyârýný

Enhâr-ý cennetün yüzi suyý deðül midür
Farzâ ki öðmedün tutalum Vardar’ýný

Yusýn sehâb goncanun aðzýn gülâb ile
Tâ lâyýk ola öðmeðe anun bahârýný

‘Ayþ ide gör felek seni ferdâya salmasun
Yârin þikâr iden bu gün anar mý yarýný

Yaþum ocaðýna gice gündüz revân olur
Andukça Karadað’daki ol Akbýnar’ýný

Bî-ihtiyâr âdemün aðzý suyý akar
Ýshâk’un anma a gazel-i âbdârýný”

Henüz Yorum yok

Ýlk yorumu siz yazýn.

Yorum Býrakýn

E-Mail adresiniz yayýnlanmaz.







Yazarýn Diðer Makaleleri