- 04 Þubat 2025 - YAHYA KEMAL'ÝN HOCASI MUTASAVVIF ÞAÝR ÞEYH SADEDDÎN SIRRÎ EFENDÝ...
- 12 Ocak 2025 - TANJU ÖZCAN…
- 25 Kasým 2024 - NEREYE BU GÝDÝÞ?
- 06 Kasým 2024 - ÜSKÜPLÜ KILIÇÇIZÂDE ÝSHÂK ÇELEBÝ...
- 19 Ekim 2024 - MANÝPÜLASYON
- 09 Ekim 2024 - DÝJÝTAL VATAN...
- 20 Eylül 2024 - KATLÝAM DEVAM EDÝYOR! - AYÞENUR EZGÝ EYGÝ
- 29 Temmuz 2024 - BOSNALI BÝR MELÂMÎ ÞAÝR: ABDULLAH BOSNEVÎ
- 29 Mayýs 2024 - ÝZZEDDÝN KASSAM...
- 23 Mayýs 2024 - SOUND OF FREEDOM... (HOLLYWOOD, CIA VE ÇOCUK ÝSTÝSMARI)
- 15 Nisan 2024 - YASÝN EBU AKÝLE (Asi Bir Kelebeðin Son Nefesi...)
- 06 Nisan 2024 - HANZALA...
- 03 Aralýk 2023 - Utanç Duvarý
- 22 Kasým 2023 - Filistin Halkýnýn Direniþ Sembolü: Osmanlý Subayý Þeyh Ýzzeddin el-Kassâm…

MUHAMMED SEFA RUMELÝ
-YENÝ- OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN GELENEKLERÝ...
OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN GELENEKLERÝ...
Osmanlý toplumu, Ramazan ayýna has birbirinden güzel hasletler ve kadim gelenekler geliþtirerek bu mukaddes ayý, en güzel þekilde ifa etmeye çalýþmýþtýr. Asýrlara meydan okuyan bu gelenekler, cemiyet hayatýnýn inkiþafýnda önemli bir görev üstlenmiþ toplumsal dayanýþma ve yardýmlaþmaya büyük bir katký saðlamýþtýr. Bazýlarý günümüze kadar ulaþmýþ yüksek bir ahlaki þuur gerektiren bu geleneklerden bazýlarý þunlardýr:
-Zimem (Borç) Defterleri
Ramazan ayýnýn uhrevi atmosferi, Müslümanlarý her anlamda müspet yönde etkileyerek toplumdaki beþeri münasebetlerin geliþmesine olumlu yönde katký saðlamýþtýr. On bir ayýn sultaný olan Ramazanýn teþrifiyle beraber, Osmanlý toplumunda dayanýþma ve yardýmlaþma faaliyetlerinde gözle görülür bir artýþ olurdu. Hâli vakti yerinde olanlar, esnaflar tarafýndan tutulan zimem/veresiye defterlerinde kayýtlý olan bir ya da birden fazla borçlu kiþiyi rastgele seçerek; bu kiþilerin tüm borçlarýný, hiçbir menfaat gözetmeksizin öderlerdi. Hayrý yapan da borcu ödenen de birbirlerini görmez, birbirlerini tanýmazlardý. Osmanlý toplumunun yardýmlaþma hususunda göstermiþ olduðu bu zarif tavýr, kadim bir medeniyet anlayýþýnýn apaçýk tezahürü olarak insanlýða soylu bir örnek teþkil etmiþtir.
-Diþ Kirasý
Osmanlý toplumu, Ramazan ayý boyunca evlerinin kapýsýný kim çalarsa çalsýn gelenleri mutlaka yemeðe davet ederdi. Tanrý misafirlerine, her türlü ikram yapýlýr mükellef sofralarda eþsiz ziyafetler verilirdi. Bununla da yetinilmez, diþ kirasý adý altýnda misafirlere; tespihler, içi akçe dolu keseler, gümüþ tabaklar, el iþi yüzükler gibi kýymetli hediyeler takdim edilirdi. Bu gelenekte verilmek istenen mesaj ise þuydu: “Ey Tanrý misafiri! Sen, bize büyük bir lütuf, çok hoþ bir nimetsin. Sana yapacaðýmýz her türlü hizmet ve ikram, Yüce Allah’a yapýlmýþ sayýlacaktýr. Senin, hane-i saadetimize teþrifinle Rabbimiz inþallah bizleri mükafatlandýracak ve sen de buna vesile olduðun için büyük bir hayra gireceksin.”
-Kutsal Emanetler
Mukaddes topraklarý, bir çöl kelebeðinin kanadýnýn çýkardýðý esintiden bile sakýnan ecdat, kutsal emanetlerin muhafazasý için de elinden gelen her þeyi azami ölçüde yapmýþtýr.Özellikle,Ramazan ayýnýn on ikinci günü, devlet ricali için ayrý bir öneme ve deðere sahipti. Topkapý Sarayý‘nda bugüne özel hazýrlýklar yapýlýr kutsal emanetlerin muhafaza edildiði has oda, gül sularýyla temizlenir, güzel kokulu amber ve tütsüler yakýlarak insaný mest eden efsunkâr bir atmosfer oluþturulurdu. Has odadan çýkan toza bile büyük bir hürmet gösteren Osmanlý, Has odanýn temizliði sonrasýnda çýkan her türlü atýklarý özel bir yere dökerdi. Padiþah baþta olmak üzere tüm devlet ricali, has odaya teþrif eder gümüþ sanduka içinde özenle korunan Hýrka-i Þerif, bizzat sultan tarafýndan huzura çýkarýlarak gelen ziyaretçilere gösterilirdi.
-Tembihnâmeler
Osmanlý’da Ramazan ayýnýn gelmesiyle beraber, tembihnâme/nasihatnâme fermanlarý yayýnlanýrdý. Bu tembihnâmelerde, Ramazan ayý boyunca ahalinin nasýl hareket etmesi gerektiði tüm detaylarýyla anlatýlýrdý. Özellikle müminler, bu mükerrem ayda ibadetlerine dikkat etmeleri hususunda uyarýlýrdý. Tembih fermanlarýnda ayrýca gayrimüslimlere de çeþitli ikaz ve tavsiyelerde bulunulurdu. Yemeklerin israf edilmemesinden tutun da kýlýk kýyafet ve ibadet adabýna kadar birçok husus, en ince ayrýntýsýna kadar bu fermanlara yazýlýr ve halka duyurulurdu.
-Mesai Saatlerinin Deðiþtirilmesi
Ramazanýn ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, diðer günlerdeyse mesai saatleri çalýþanlarýn rahat oruç tutabilmeleri için deðiþtirildi. Memurlar genellikle nöbetleþe çalýþýrlardý.
-Cerre Çýkmak
Medreselerde dini eðitim alan talebeler/suhteler, üç aylarýn (Recep-Þaban-Ramazan) gelmesiyle beraber cerre/izne çýkarlardý. Yani, medreseler bu dönemde eðitime ara verir talebeler de evlerine, ailelerinin yanlarýna dönerlerdi. Talebeler tatilde bile boþ durmaz, halka yönelik irþad faaliyetlerinde bulunurlardý. Ayrýca bu aylarda, suhtelere halk tarafýndan erzak ve para yardýmý da yapýlýrdý.
-Ýbadethanelerin Bakýmý
Maðfiret kapýlarýnýn ardýna kadar açýk olduðu Ramazan-ý Þerif ayý baþlamadan önce tüm ibadethaneler bakýma ve onarýma alýnýr gül sularýyla yýkanan mescitlerin kokusu, cemaati adeta mest ederdi. Kandiller, gaz yaðlarý ile yakýlýr camiler ve sokaklar Ramazan boyunca ýþýl ýþýl olurdu.
-Huzur Dersleri
Ramazan ayýnýn ilk on günü, padiþahýn da bizzat teþrifiyle sarayda tefsir dersleri yapýlýrdý. Þeyh’ül Ýslam nezaretindeki seçkin alimler, devlet ricali huzurunda Kuran-ý Kerim’den bir bölümü tefsir eder ilahi mesajýfarklý açýlardan ele alýrlardý. Huzur derslerine iþtirak eden herkes, padiþah da dahil olmak üzere, edeben diz üstü çöküp yerde oturmak zorundaydý.
-Tekne Orucu/Oruca Direk Vurma
Bu güzel gelenek, günümüze kadar ulaþabilmiþ çocuklara dini eðitim ve ibadet disiplinin nasýl verilmesi gerektiðini gösteren çok önemli bir pedagojik uygulamadýr. Oruç tutamayacak kadar küçük olan çocuklar, yarým gün, genellikle sabahtan öðle vaktine kadar, oruç tutarlardý. Bu çocuklara, yetiþkinler çeþitli hediyeler alýr Ramazan ayý çocuklar açýsýndan unutulmaz bir þenliðe dönüþürdü. Çocuklarýn tuttuðu bu yarým günlük oruca, oruca direk vurma ya da tekne orucu da denilirdi.
-Narh Defteri
Ramazan ayýnda, tüccarlarýn sattýklarý ürünlere, fahiþ oranda zam yapmasý yasaktý. Fiyatlarýdevlet belirlerdi. Fiyat belirlerken, öncelikle toplumun yararý göz edilir esnafýn kârý, mümkün olduðu kadar asgari düzeyde tutulurdu. Esnafýn, yetkili mercilerden izin almadan fiyat arttýrmasý kesinlikle yasaktý.
-Ýftar Adabý
Ramazan yardýmlaþma ve dayanýþma ayý olduðu için Müslüman ahali, iftar vakti evinin kapýlarýný daima açýk tutar yolda kalmýþ ya da yardýma muhtaç insanlarý; din, dil, ýrk ayrýmý yapmadan evlerine davet ederlerdi. Ýftar sofralarýnýn olmazsa olmazý tabii ki misafirdi. Misafiri olmayan sofranýn bereketi de olmazdý. Yemek iki bölümde yenilirdi. Birinci bölümde, iftariyelik olarak adlandýrýlan su, hurma, tuz, çerez, þerbet türü hafif þeyler ikram edilirdi. Akþam namazý eda edildikten sonra asýl sofra kurulur konuklara ana yemekler sunulurdu.
-Arife Çiçekleri
Osmanlý’nýn toplumsal hayatýnda çocuklar çok önemli bir yer tutmaktaydý. Dini bayramlar, çocuklar için birbirinden güzel hediyeler ve yeni kýyafetler almak demekti. Aileler, çocuklarýna bayram öncesi yeni elbiseler alýrlardý. Çocuklar arife günü bayramlýklarýný giyer sevinç içinde sokaklarda boy gösterirlerdi. Halk, güzel giyimli bu çocuklara arife çiçekleri ismini vermiþti.
-Sadaka Taþlarý
Sadaka taþlarý geleneði baþlý baþýna bir erdem ve bir ahlak düsturudur. Cami, mescit, türbe ve tekkelerin bahçelerine içi çukur taþ/mermer bloklar konulurdu. Bu taþ bloklara, yani günümüzün deyimiyle yardým sandýklarýna, insanlar hayýr hasenat için akçe ve altýn býrakýrlardý. Yardýma muhtaç kiþiler de bu taþlara býrakýlan paradan, kendi ihtiyaçlarýný karþýlayabilecek kadar olan kýsmýný alýr ve hayýr yapan kiþiye dua ederdi. Sadaka taþlarýnýn baþýnda nöbet tutan bir görevli bulunmazdý. Çünkü dönemin serseri ve ayyaþý bile o taþlarýn içinde yer alan sadakalara el sürmez böyle sefil bir davranýþa tevessül etmezdi.
-Mahya Sanatý
Osmanlý’da Ramazan denilince akla gelen bir baþka gelenekte, mahya sanatýyla süslenmiþ ýþýk kümelerinden oluþan yazýlý levhalardý. Baþlangýcý 16. yüzyýla kadar uzanan bu sanat, her camiyi müstakil bir kehkeþana dönüþtürüyordu. Ýki minare arasýna asýlan ýþýk kümelerinde, insanlarý hayra ve takvaya davet eden ifadeler, çeþitli ayet ve hadisler yazýlýrdý. Bu gelenek, ilk olarak Fatih ve Beyazýt Cami’lerinde uygulanmýþtýr. Daha sonra Anadolu þehirlerine de yayýlan bu ýþýkla yazý yazma sanatý, günümüze kadar ulaþmýþtýr. Mahya ile süslenmiþ camiler, kendi lisanlarýyla Rablerini tesbih ederek adeta gökyüzünde ýþýldayan yýldýzlara meydan okurlardý.
-Mum Alayý
Medine bulunan Mescid-i Saadet’te, normal zamanlarda altýn þamdanlarda iki balmumu yakýlýrken Ramazan ayý gelince mum sayýsý ona kadar çýkartýlýrdý. Resmi izin belgesi verilmeden bu iþlem yapýlamazdý. Belli kiþiler/aileler bu önemli görevi yapabilirdi.
-Piþi Daðýtmak ve Güllaç Tatlýsý
Hamurdan yapýlan, bir tür ekmek olan piþi, Ramazan ayý gelince Osmanlý’nýn maharetli kadýnlarý tarafýndan mutlaka yapýlýr ve eþe dosta daðýtýlýrdý. Osmanlý kadýnlarýnýn nasýr tutmuþ ellerinden çýkan bu lezzetli ekmeðin kokusu, tüm sokaðý kaplar sokak kedileri bile dumaný üstünde yeni piþmiþ piþiyi dört gözle beklerdi. Gül suyu ile yapýlan güllaçlar, Osmanlý Ramazan mutfaðýnýn vazgeçilmez tatlýsýydý. Güllaç, mükellef iftar sofralarýnýn her daim baþköþesinde yer alýrdý.
-Ramazan Davulcularý
Çalar saatin olmadýðý dönemlerde, davulcular sokak sokak gezer ahaliyi sahura kaldýrýrlardý. Gecenin koynunda, sessiz sedasýz sabahýn gelmesini bekleyen yorgun sokaklar, davulun tok sesiyle irkilir uykudan uyanan mahmur gözler, hemencecik sahur sofralarýný hazýrlamaya koyulurdu. Davul çalmanýn da bir adabý, bir usulü vardý. Gayrimüslimlerin yaþadýðý mahallelerde, davul çalmak kesinlikle yasaktý. Sadece Müslüman ahalinin yaþadýðý yerlerde davul çalýnabilirdi. Davulcu,sokaklarda dolaþýrken pencere önlerine konulan çiçeklere bakar ona göre davul çalardý. Eðer bir evin penceresinin önüne, sarý renkte bir çiçek konulmuþsa o evde bir hastanýn yaþadýðý anlaþýlýrdý. O sokaktan geçenler sessizlik orucu tutar kesinlikle gürültü yapmazlardý. Sarý çiçekler, adeta sükutun ve anlayýþýn iþaret fiþeði olarak gürültüyü birden keserdi.
-Darü’ l Tabak Ziyafetleri
Osmanlý kadim kültürünün en güzel hasletlerinden biri olan darü’l tabak geleneði yardýmlaþmanýn ve konukseverliðin zirve noktasýdýr. Bu gelenek, bilhassa Ýstanbul’da yaþayan zengin aileler tarafýndan uzun yýllar boyunca devam ettirilmiþtir. Ev sahipleri, bir hafta boyunca iftar için üç ayrý sofra hazýrlatýr gelecek olan misafirler, bu mükellef sofralarda aðýrlanýrdý. Üç sofra da haremlik selamlýk uygulamasýna göre hazýrlanýr kadýnlara ve erkeklere farklý sofralar kurulurdu. Çocuklar, hizmetçiler, yoksullar ve tanrý misafirleri de unutulmaz, onlara da ayrý bir yerde sofralar hazýrlanýrdý. Sofra adabý gereði, ikram yapýlýrken zengin fakir ayrýmý yapýlmazdý. Bu sofralarda rütbe, makam, itibar bir anlam ifade etmez herkes eþit muamele görürdü. Ev sahipleri, gelen misafirlerine, üzerlerinde ayet ismi yazýlý tahta kaþýklar sunardý. Her kaþýðýn kendine ait bir sofrasý vardý. Maide kaþýðýný seçenler, Maide sofrasýna, Nas kaþýðýný seçenler, Nas sofrasýna, Kevser kaþýðýný seçenler, Kevser sofrasýna oturur; böylelikle herkes kendi kaþýðýnda yazýlý olan sofrada iftarýný açardý. Darü’l tabak hükmünde olan hanelerin kapýsý Ramazan ayý boyunca her daim açýk kalýr misafirle þenlenen bu sofralarýn bereketi ve neþvesi, arþ-ý âlâya kadar ulaþýrdý.
-Orta Oyunu ve Meddah Gösterileri
Sokak aralarýna kurulan ahþap sahnelerde, birbirinden ilginç ve komik hikayeler anlatan meddahlar, Ramazan sevincine ayrý bir renk katarlardý. Kahkahalar edep duvarýna toslayýnca, çatýk bir kaþ, sus emri olarak ahaliye yeterdi. Zaten bu eðlenceli oyunlar, teravih namazý kýlýndýktan ve cami cemaati daðýldýktan sonra yapýlýrdý. Namaz biter bitmez gösteriler baþlar, çocuklarýn gülüþmeleri Ayasofya’dan bile duyulurdu. Hacivat ile Karagöz’ün bitmek bilmeyen kavgasý, çocuklarýn rüyalarýna girer dilbazlarýn söylediði tekerlemeleri ezberlemeye çalýþan ihtiyarlar, yanlýþlýkla dillerini ýsýrýrlardý. Sanatýn bile bir adabý ve saygýnlýðý vardý. Çarþý pazar sahura kadar açýk olur sokaklar insan seline teslim olurdu. Hayat iftardan sonra adeta tekrardan baþlardý.
-Türbe Ziyaretleri
Gufran ayý gelince, türbelerde ayrý bir telaþ yaþanýrdý. Sadýk türbedarlar, yýllardýr büyük bir özenle bekledikleri mübarek emanetlerini, gül sularý ile yýkar misk kokulu tütsülerle bu zatlarýn makamlarýný/türbelerini çiçek bahçesine çevirirlerdi. Ýnsaný huzur ülkesine götüren bu mekanlar, Ramazan ayý boyunca ziyaretçilerle dolup dolup taþardý. Kadýnlar ve erkekler ayrý kapýlardan huzura kabul edilir mahrem gözler birbirine kesinlikle deðmezdi. Dudaklardan dökülen içten dualarýn týlsýmý, sanki geceye bir þeyler fýsýldardý. Özellikle, Ebu Eyyüb El-Ensari, Hz.Yuþa, Zembilli Ali Efendi, Aziz Mahmud Hüdâyi ve Yahya Efendi’nin türbeleri, ziyaretçilerin yoðun dua saðanaðý ile yýkanýr bu kabristanlar, yýllardýr toplumun maneviyatýný ayakta tutan temel direkler olarak zamana meydan okumaya devam ederlerdi.
-Sakal-ý Þerif Ziyaretleri
Ramazan ayý gelince, birçok camide peygamberimize ait olduðuna inanýlan, Sakal-ý Þerif ziyarete açýlýr meraklý gözler bu kutsal emaneti yakýndan görebilmek için camilerin önlerinde uzun kuyruklar oluþtururlardý.
-Ramazâniyyeler
Kalem ve söz erbabý þairler; Ramazan ayýnýn faziletini, hazýrlýklarýný, geleneklerini, toplumsal hayata etkisini anlatan birbirinden güzel kasideler yazarlardý. Bu kasidelerin büyük bir kýsmý baþta padiþah olmak üzere devlet ricaline atfen kaleme alýnýrdý.
-Semâi Kahvehaneleri
1800’lü yýllarda yaygýnlaþan semâi kahvehaneleri, Ramazan ayýnýn birinci gününde açýlýr arife günü iftardan sonra kapanýrdý. Aþýklarýn semâiler okuyarak birbirleriyle atýþtýðý bu kahvehanelerde, bazý geceler müdavimlere kitap da okunurdu. Semâi kahvehanelerinin giriþinde muamma tahtasý olarak adlandýrýlan boþ bir levha bulunurdu. Buraya çeþitli bilmeceler yazýlýr doðru cevabý bilenlere hediyeler verilirdi.
-BaklavaAlaylarý
Kanuni Sultan Süleyman tarafýndan baþlatýlan bu uygulama, 19. yüzyýla kadar devam ettirilmiþtir. Sarayýn mahir aþçýlarýnýn yaptýðý enfes baklavalar, Ramazan ayý gelince askeri bölüklere daðýtýlýrdý. Baklava sinilerini taþýyan askerlerin oluþturduðu kalabalýk alaylar, halkýn oldukça ilgisini çeker sinilerdeki baklavalar ahalinin aðzýný sulandýrýrdý. Ramazanda orduya baklava daðýtýlmasý, zamanla padiþahýn hakimiyet sembollerinden biri haline gelmiþti.
-KadirGecesiAlayý
Ramazan ayýnýn 27. gününe denk gelen Kadir Gecesi, tüm Ýslam aleminde olduðu gibi Osmanlý’da da büyük bir öneme haizdi. Kadir gecesi, padiþah kalabalýk mahiyetiyle beraber, saraydan çýkarak genellikle Ayasofya Cami’sine gider burada hünkâr imamýnýn kýldýrdýðý Kadir Gecesi Namazýna iþtirak ederdi. Padiþah Alayýnýn geçeceði sokaklar titizlikle temizlenir kandillerle aydýnlatýlýrdý. Cuma selamlýðýnda olduðu gibi sultaný yakýndan görmek isteyen halk, büyük bir izdiham oluþtururdu.
-Hilal Nöbeti
Ýslam alemi için, hilal nöbeti, vatan topraðýný beklemek kadar kutsal ve mühim bir vazifeydi. Bu aziz nöbeti tutabilmek, herkese nasip olmazdý. Sicili temiz, sözünün eri, itimat ehli kiþiler bu kutsal keþfe talip olabilirdi. Gözcü olacak kiþi, ahlak ve ilim sahibi olmak zorundaydý. Nitekim, Þeyh’ül Ýslam’ýn seçtiði kiþiler, bu özel görevi yapabilme þerefine nail olabiliyordu. Hilali gören keþþaf, çölde vaha bulmuþ bir bedevi gibi büyük bir sevince kapýlýr Rabbine hemencecik niyazda bulunurdu. Merhamet ayýna yeniden kavuþulacak olmanýn mutluluðu tüm þehri ayaða kaldýrýr ahalinin þükür nidalarý, zamanla yerini sevinç gözyaþlarýna býrakýrdý.
-Top Atýþý
Cihana büyük bir korku ve ürperti salan Osmanlý toplarý, bu sefer düþman surlarýný dövmüyor sanki ilahi bir þarký gibi aleme Ramazan ayýnýn geliþini ilan ediyordu. Ýmsak, sahur, iftar ve bayramlarda atýlan toplarýn devasa sesi, küffarýn yüreðini titretirken her top atýþý Rabbe adýnmýþ bir niyazýn gür sedasý olarak müminlere sevinç ve huzur kaynaðý oluyordu.
-MeydanSofralarý
Ramazan ayýnda, baþta padiþah olmak üzere, devlet erkaný ve toplumunun zengin aileleri, Ýstanbul’un belli meydanlarýnda devasa iftar sofralarý kurdurtur gelenlerden katiyen bir ücret talep edilmezdi.
-Ýtikâf Hazýrlýklarý
Ramazan ayýnýn son on günü isteyenler camilerde itikâfa girerlerdi. On gün boyunca zorunlu haller dýþýnda camiden dýþarýya çýkmayýp ibadet eden müminlere, halk iftarlýk götürür karþýlýklý hayýr dualarý istenirdi.
-Mehteran Gösterileri
Osmanlý’nýn küffarýn ayaklarýný titreten askeri gücünün notalara yansýmýþ hali olan mehteran alaylarý, her ramazan ayý halka açýk yerlerde gösteriler yaparlardý. Halkýn büyük bir iþtiyakla dinlediði kahramanlýk marþlarý yeri göðü inletir yiðit savaþçýlarý hayali de olsa cenk meydanýna götürürdü.
-Pide
Ekmek fýrýnlarý, Ramazan ayýnda büyük talep gören pideleri büyük bir özenle piþirirlerdi. Fýrýncýlar her sabah erkenden kalkar hamamda temizlenip öyle giderlerdi iþyerlerine. Fýrýnlara abdestsiz ayak basmamaya büyük özen gösterilirdi.
-Teravih Þerbeti Daðýtýlmasý
Ramazanayýnýn olmazsa olmaz içeceði, tabii ki, birbirinden enfes þerbetlerdi. Teravih namazý kýlýndýktan sonra halka çeþitli bitkilerden yapýlmýþ leziz þerbetler daðýtýlýrdý. En çok bal þerbeti raðbet görür halk ikram edilen þerbetlerin o mayhoþ tadýyla bütün günün hararetinden kurtulurdu. Sýcak havalardaysa þerbetlere daðlardan getirilen kar parçalarý katýlýr daha da lezzetlenen þerbetler adeta içenlerin damaklarýný çatlatýrdý. Osmanlý’da sýrf þerbet daðýtýmý için bir vakýf bile kurulmuþtu.
-EnderunUsulü Teravih Namazý
Osmanlý’da, devlet adamý yetiþtirmek amacýyla kurulan Enderun mekteplerinden mezun olan hocalarýn kýldýrdýðý; her dört rekatta bir farklý usul ve makamda Kur’an-ý Kerim tilavetinin yapýldýðý teravih namazýna, enderun usulü teravih namazý deniliyordu. Ýlk olarak, Mustafa Ýtri tarafýndan 1712 yýlýnda dillendirilen enderun usulü teravih namazý; 2. Mahmud döneminden (1812) itibaren kýlýnmaya baþlanmýþtýr. Zamanla baþka camilerde de bu usülde teravih namazlarý kýlýnmýþtýr. Enderun usulü teravih namazýnda, her dört rekatta bir Türk musikisinin farklý makam ve usulünde Kur’ an tilaveti yapýlýrdý. Ayrýca, her dört rekatta bir selam verildikten sonra çeþitli makamlarda ilahi ve kasideler de okunurdu. Allah’a teslim olmuþ yürekler, bu uhrevi ziyafetin etkisiyle adeta aþka gelirdi.
-Merhaba ve Elveda Ýlahileri
Osmanlý toplumu, Ramazan ayýnýn gelmesini büyük bir özlemle beklerdi. Rahmet ayýna kavuþabilmek, aþýðýn maþuku ile buluþmasý gibi büyük bir sevinç kaynaðýydý. Bu yüzden, Ramazanýn ilk on beþ günü, billur sesli müezzinler/mevlithanlar ruha neþe veren merhaba/hoþ geldin ilahileri okurken son on beþ gündeyse ilahiler daha hüzünlü bir hal alýr. Ayrýlýk acýsý Müslümanlarýn yüreklerine bir kurþun gibi saplanýr Þehr-i Ramazan gözyaþlarý içinde uðurlanýrdý.
Henüz Yorum yok