- 30 Mayýs 2025 - -YENÝ- KUDÜS'E AÐIT ÞÝÝRÝNÝN EVLAT EDÝNME HÝKAYESÝ
- 23 Mayýs 2025 - MESCÝD-Ý AKSAY'A AÐIT !
- 07 Mayýs 2025 - HÝNDÝSTAN-PAKÝSTAN SAVAÞI ÝNSANLIÐIN SONU OLABÝLÝR MÝ ?
- 29 Nisan 2025 - YÂSÎN SAHÝBÝ OLMAK… KAVMÝNÝN KURTULUÞU ÝÇÝN BEDEL ÖDEMEK…
- 22 Nisan 2025 - KUR’ÂN’IN KISSALARLA YÜKLEDÝÐÝ SORUMLULUK
- 18 Nisan 2025 - YASÝN SURESÝ VE MARANGOZ HABÝB’ÝN MESAJI
- 26 Þubat 2025 - MAKÝNALARIN ÖÐRENME SERÜVENÝ: YAPAY ZEKÂ
- 17 Þubat 2025 - YAPAY ZEKA, TEHDÝTÝ MÝ, FIRSATI MI?...
- 10 Þubat 2025 - SIRADANLAÞMAK
- 01 Þubat 2025 - HAYALÝNDE KUDÜS OLMAYANIN ÝMANINDAN ÞÜPHE EDÝLÝR
- 26 Ocak 2025 - KUDÜS, MESCÝD-Ý AKSA BÝZÝ ÝLGÝLENDÝRÝR MÝ?
- 19 Ocak 2025 - KIRILMA NOKTASI GAZZE

MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU
HAYATIN MERKEZÝNDE BÝR PEYGAMBER
HAYATIN MERKEZÝNDE BÝR PEYGAMBER
Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.v.), “cahiliye” diye adlandýrýlan bir dönemin, bedeviliðin ve cehaletin ön planda olduðu bir toplumdan nasýl Asr-ý Saadet’i (mutluluk çaðýný) çýkardý? Bu muazzam dönüþüm nasýl saðlandý?
Bu konuyla ilgili olarak onlarca kitap, yüzlerce makale yazýldý. Bu mesele, tüm dünyanýn dikkatini çeken, objektif aydýnlarýn nazarý dikkate aldýðý bir husustur. Bir kiþiyle baþlayan bir hareket, 23 yýlda nasýl olur da dünyaya kafa tutan, meydan okuyan bir devlete dönüþür?
Ben bu mucizeyi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) toplumu dönüþtürmesini büyük bir devlet ve medeniyet inþasýný, O’nun hayatýn içinde, toplumun merkezinde, toplumla iç içe yaþamasýna baðlýyorum. Peygamberlik gelmeden önce O (s.a.v.), Nur Daðý’ndaki Hira Maðarasý’na gider, orada cemiyetin günah kirlerinden korunmak için kendini izole eder, toplumun gidiþatý hakkýnda düþüncelere dalardý. Toplumdaki ahlaki ve sosyal yozlaþmadan uzak durur ve derinlemesine tefekkür ederdi. Ben buna hira evresi diyorum. Elbette peygamberler peygamberlik gelmezden öncede toplumun seçkin insanlarý idi, cemiyetin günah kirlerine bulaþmamýþ erdemli insanlardý. Hiçbir peygamber, peygamberlikle beraber hayatlarý yüzde yüz deðiþmemiþtir. Ama her peygamberin bir hira dönemi vardýr; Günaha bulaþmama, tefekkür hali... Her peygamberin tefekkür ettiði yer elbette farklý mekanlardýr. Bizim peygamberimizin sav tefekkür ettiði yer mekan olarak Hira idi.
Ne zaman ilk vahiy geldi, iþte o andan itibaren Âlemlerin Efendisi’nin tavrý deðiþti. Vahyin o dokunuþu ile beraber ilk deðiþim baþladý; artýk Hira’dan ayrýldý. Ýlk vahiy: "Oku! Yaratan Rabbinin adýyla oku!" (Alak Suresi) idi. Ardýndan "Kalk ve uyar" (Müddessir Suresi) emri geldi. Önce kendisi okudu, sonra toplumu uyardý. Hira’da inzivada kalmadý. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir daha hiçbir zaman Hira’ya çýkmadý. Çünkü vahiy faal bir hayatý emrediyordu. Muhatap olduðu vahiy muattal, kenarda köþede, asude bir hayat deðil, hayatýn tam merkezinde, dinamik bir zihin, aktif bir yaþam emrediyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.), izole bir din deðil, hayatýn tam içinde bir yaþam sürdü. Dini soyut bir öðreti olarak deðil, canlý yaþayarak, örnek olarak, uygulanabilir ve yaþanabilir bir düzen olduðunu gösterdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) afaki bir þeyden bahsetmiyordu. Topluma yaptýðý teklifi bizzat kendi yaþamýnda uyguluyordu. Bir davetçinin davetinin sonuç almasý zaten buna baðlýdýr. Pratiðe dökülmeyen, uygulanmayan bir iddia, gerçekçilik zemininden uzaktýr. Aslýnda tefekkürün ve içsel olgunlaþmanýn toplumsal bir inþa sürecinde çok önemli bir yeri vardýr, ancak bu baþka ve çok önemli bir konudur. Bizim bugün üzerinde yoðunlaþmaya çalýþtýðýmýz mesele, hayatýn içinde olan bir peygamberin toplumu nasýl deðiþtirdiði, nasýl dönüþtürdüðü meselesidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hira’dan inmekle yalnýzca hakikati idrak etmek deðil, onu hayata geçirmenin de mücadelesini vermiþtir. Onun hayatýna baktýðýmýzda, toplumun nabzýný tutan bir peygamber görüyoruz.
Hz. Peygamber (s.a.v.), toplumdan uzak, toplum gerçekliðini bilmeyen izole bir þahsiyet deðil; aksine, hayatýn her alanýnda yer alan, bireylerin sorunlarýna eðilen ve çözüm üreten bir liderdi. O’nu böyle kýlan þey, halkýn içinde var olmasýydý. Çarþýda alýþveriþ yaparken, insanlarýn sýkýntýlarýný dinlerken, savaþ meydanlarýnda bizzat yer alýrken, bir yetimin baþýný okþarken, namaz kýlarken, tasadduk ederken hep örnek olmuþtur. Önce bu emir ve yasalarý kendi yaþamýþ ve toplumu ona davet etmiþtir. O, davasýný soyut bir öðreti olarak deðil, canlý bir örneklikle sergilemiþtir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), söylediði hiçbir þeyi sadece bir öðüt ya da söylem olarak dile getirmemiþ, bizzat yaþamýþtýr. Onun daveti, insanlarý sadece etkileyen deðil, dönüþtüren bir çaðrý olmuþtur. Adalet isterken önce adil olmuþ, merhameti emrederken önce merhametin zirvesinde yaþamýþ, cömertliði tavsiye ederken önce infakta bulunmuþ, sabrý öðütlerken her türlü sýkýntýya bizzat kendisi göðüs germiþtir. Ýþte bu yüzden O’nun sözü, insanlara sadece hitap eden deðil, onlarýn hayatlarýný deðiþtiren bir davet olmuþtur.
Örnekliðin En Büyük Gücü: Yaþayarak Anlatmak
Yaþanmayan, pratiðe dökülmeyen þey unutulmaya mahkûmdur. Yaþanmayan þey karþýlýk bulmaz. Ýnsanýn tabiatý gereði, gördüðünü ve yaþadýðýný daha iyi kavrar. Hayata geçirilmeyen, pratikte karþýlýk bulmayan hakikatler, zamanla unutulmaya mahkûmdur. Bu yüzden, en büyük örneklik ancak yaþayarak olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ýslam’ýn en mükemmel hayat düzeni olduðunu ifade ediyor, Kur’an’ýn insanlarý kurtuluþa çaðýrdýðýný söylüyordu. Bu söylemin karþýlýk bulmasý için yapýlmasý gereken tek þey vardý: O’nun bizzat bu öðretileri yaþamasý.
O, yalnýzca sözleriyle deðil, bizzat yaþantýsýyla insanlara Ýslam’ý öðretmiþ, ahlâký, ibadeti ve muamelatýyla Kur’an’ýn canlý bir örneði olmuþtur. Aiþe (r.a.) validemiz O’nun ahlâkýný tarif ederken kýsa ama derin bir cümle kurmuþtur: "O’nun ahlâký Kur’an’dý" (Müslim, Müsafirin, 139). Yani Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’an’ý sadece insanlara okumamýþ, onu yaþayarak göstermiþtir. Burdan þu sonuca varýyoruz; En büyük teblið anlattýðýný yaþamaktýr.
Sadece Anlatmak Yetmez, Yaþamak Gerekir
Ýnsanlar sözlerinizin karþýlýðýný sizin hayatýnýzda görmek istiyor. Bugün insanlar söz deðil, eylem istiyor. Kimse sizin sözlerinizi dinlemiyor; yaþantýnýzý gözlemliyor.
Sadece sözle anlatýlan hakikatler zamanla etkisini kaybeder. Bu yüzden Ýslam’ýn tebliði ve yaþatýlmasý sadece vaazlarla, konferanslarla veya kitaplarla deðil, en baþta hâl ve davranýþlarla olmalýdýr.
Sahabeler, Peygamberimiz’i izleyerek Ýslam’ý öðrendiler. Birçok sahabi, O’nu bir süre gözlemledikten sonra "Bu adam ne diyor?" dediler, sonra yaþamýna baktýlar. Yaþadýðýný görünce de "Bu adam doðru söylüyor " diyerek Müslüman oldular. Örneðin, Abdullah bin Selam (r.a.), Peygamberimiz’i ilk gördüðünde þu sözü söylemiþtir:
"Bu yüz, asla bir yalancýnýn yüzü olamaz!" (Tirmizî, Kýyâme, 42).
Söylem ve eylem birliði onu etkiledi, O’nun yaþamýna baktý ve Müslüman oldu.
Gayet doðaldýr ki insanlar sözlerden çok, bir insanýn hâline ve yaþayýþýna bakarlar. Eðer bir hakikat yaþanmazsa, insanlar onu ciddiye almazlar.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaþamý, toplumun içinde aktif bir þekilde olmasý, günümüz Müslümanlarý için çok önemli bir kýlavuz niteliðindedir. Müslümanlar olarak kendimizi toplumdan soyutlamak yerine, onun içinde aktif birer aktör olarak yer almak, sosyal adalet, ekonomik hakkaniyet ve insani yardým gibi konularda öncülük etmek zorundayýz.
Artýk insanlar sözlerimize deðil, eylemlerimize bakýyor. Güzel konuþmak, etkileyici cümleler kurmak yetmez; önemli olan, o sözleri hayata geçirmek, uygulamak ve yaþamaktýr.
Ýnsan söylediði deðil yaþadýðýdýr…
Henüz Yorum yok