MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU

-YENÝ- KERBELA: BÝR ÜMMETÝN ÝÇ SIZISI

KERBELA: BÝR ÜMMETÝN ÝÇ SIZISI

 Kur’ân bize sadece geçmiþi anlatmaz. Kur’ân, geçmiþi bugüne taþýr; bugünü geçmiþin ýþýðýnda anlamlandýrmamýzý ister. Bu yüzden Kerbelâ’yý sadece bir tarihî facia olarak okumak, Kur’ânî bir bakýþ deðildir.

Her tarihî kýrýlma, salt bir vak'anýn kaydý deðil; bir anlamýn yitiriliþidir. Kerbelâ, Ýslâm tarihinin kronolojik bir olayý olmanýn ötesinde, Müslüman zihnin siyaset, meþruiyet ve ahlâk düzleminde köklü bir savruluþ yaþadýðý ontolojik bir dönüm noktasýdýr. Ýslâm ümmetinin siyasi kaderindeki çatlak, Sýffîn’de belirmiþ; Kerbelâ’da kanamaya baþlamýþtýr.

Kerbelayý daha iyi anlamak için tarihsel arka planý bilmek lazým.

Kerbela Olayý, baðýmsýz bir hadise deðildir. Kökleri, Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye (r.a) arasýndaki hilafet mücadelesine, özellikle de Hz. Osman’ýn (r.a) þehadetinin ardýndan yaþananlara dayanýr. Medine’de halife seçilen Hz. Ali (r.a), Þam’da hilafetini ilan eden Hz. Muaviye’ye (r.a) ümmet birliði için biat çaðrýsýnda bulundu. Bu çaðrý olumsuz bir karþýlýk buldu. Bu durum Ýslâm dünyasýný iki kutuplu bir siyasi atmosfere sürükledi: Hz. Ali (r.a) Hicaz’da, Hz. Muaviye (r.a) Þam’da hilafet ilan edip hâkimiyet kurdu.

Hz. Ali (r.a) barýþý arzulasa da, taraftarlarýnýn baskýsý ve kaçýnýlmaz gerginlik, 657 yýlýnda Sýffîn Savaþý'ný getirdi. Savaþýn kritik bir anýnda, Hz. Ali’nin (r.a) ordusu galibiyete yaklaþýrken, Hz. Muaviye’nin (r.a) tarafýndaki Amr b. Âs, anlaþmazlýðýn Kur’an-ý Kerim’in hakemliðinde çözülmesini teklif etti. Muaviye’nin askerleri mýzraklarýnýn ucuna Mushaflar takarak bu teklifi yineledi. Hz. Ali (r.a), bunun bir oyalama taktiði olduðunu bilmesine raðmen, daha fazla kan dökülmesini engellemek amacýyla hakem yolunu kabul etti.

Yapýlan görüþmelerde Ebu Musa el-Eþ‘arî Ali’nin, Amr b. Âs da Muaviye’nin hakemi olarak kabul edildi. Hakemler mevcut durumu düzeltmek için anlaþtýlar. Her iki halifeyi de görevlerinden alýp bir kurul tarafýndan yeni halife seçilmek üzere anlaþtýlar. Hicretin 37. senesi Safer ayýnda Dumetü’l-Cendel denilen yerde hakemlerin aldýðý kararý öðrenmek üzere halk toplandý. Ebû Musa el-Eþ‘arî önce söz alan Ali’nin vekili; “Bu yüzüðü parmaðýmdan çýkardýðým gibi Ali’yi halifelikten çýkarýyorum...” dedi. Muaviye’nin vekili Amr b. Âs’ýn da ayný þeyleri söyleyeceði beklenirken o; “Ben de bu yüzüðü parmaðýma taktýðým gibi Muaviye’yi halifeliðe getiriyorum” dedi.

Bu hile, Þamlýlarýn hemen Muaviye’ye biat etmesine yol açtý ve Ebu Musa’nýn itirazlarý sonuçsuz kaldý.

Bu olay, hilafet meselesini çözmek þöyle dursun, Müslümanlar arasýnda asýrlarca sürecek siyasi, sosyal ve itikadi ayrýþmanýn temellerini attý. Hz. Ali (r.a), kan dökülmemesi için Medine’ye döndü. Artýk fiilen, Hz. Ali (r.a) Hicaz ve Irak’ta, Hz. Muaviye (r.a) ise Þam ve çevresinde hüküm sürüyordu.

Hz. Ali’nin (r.a) þehadetinden sonra, Kûfe ve Hicaz halký Hz. Hasan’a (r.a) biat etti. Hz Muaviye bu durumdan rahatsýz oldu, Hz. Hasan üzerine yürüdü. Ancak Muaviye’nin ordusunun harekete geçmesi üzerine Hz. Hasan (r.a), kan dökülmesini önlemek için, ümmetin birliðini korumak adýna hilafetten feragat etti. Böylece Hz. Muaviye (r.a), tek halife olarak siyasi birliði saðladý.

Muaviye yaþlanýnca, hilafeti saltanata dönüþtürerek oðlu Yezid’i veliaht tayin etti ve halktan onun için biat aldý. Bu durum, Ýslami hilafet anlayýþýnýn temelini oluþturan þûra, seçim ve ehliyet ilkelerine açýk bir aykýrýlýktý. Hz. Hüseyin (r.a), Yezid’in adaletsiz, dini yaþamada ciddiyetsiz ve ahlaken yetersiz olduðunu düþünerek, meþru olmayan bu saltanat sistemine karþý çýktý ve biatý reddetti. Bu reddiye, temelde yönetimin meþruiyet krizine ve saltanatlaþmasýna yönelik bir tavýr, bir protestoydu.

Yezid, deðiþik vilayetlerde yaþayan halkýn kendisine biatýnýn valiler kanalýyla merkeze iletilmesini istedi. Medine valisi özellikle Hz. Hüseyin’den biat isteyince o biat etmedi. Hz Hüseyin (ra) Müslümanlar arasýnda fitne ve kargaþa çýkmasýn diye de Medine’den ayrýlýp Mekke’ye gitti. Ancak Yezid’in adamlarý onu Mekke’de de rahat býrakmadý ve Yezid’e biat etmeye zorladý.

Bu sýrada Kûfeliler, Yezid’in zalim valisi Ubeydullah b. Ziyad’a karþý kendisini destekleyeceklerine dair çok sayýda davet mektubu gönderdi. Durumu yerinde incelemek için Müslim b. Akil’i Kûfe’ye gönderen Hz. Hüseyin (r.a), baþlangýçta binlerce kiþinin biat ettiði olumlu raporlar aldý. Ancak Vali Ýbn Ziyad’ýn þiddetli baský ve tehditleriyle Kûfeliler korkup daðýldý ve Müslim b. Akil, desteksiz kalarak yakalanýp þehit edildi.

Bu geliþmelerden habersiz olan Hz. Hüseyin (r.a), Mekke ve Medinelilerin uyarýlarýna raðmen, Kûfelilerin sözüne güvenerek yola çýktý. Yolda Müslim’in þehadetini ve Kûfelilerin döndüðünü öðrendi, ancak geri dönmek yerine yoluna devam etti. Fýrat Nehri kenarýndaki Nineva bölgesine geldiðinde, Vali Ýbn Ziyad’ýn komutaný Ömer b. Sa‘d, onu ve beraberindekileri suyun yolunu keserek çölün kavurucu kumlarýna, Kerbelâ’ya sürdü ve kuþattý.

10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) Cuma günü, Hz. Hüseyin (r.a), ailesi ve 70’e yakýn sadýk yâreni, açlýk ve susuzlukla bitkin düþürüldükten sonra, Yezid’in ordusu tarafýndan acýmasýzca katledildi. Þehitler arasýnda Hz. Hüseyin’in (r.a) altý aylýk oðlu Ali el-Asgar gibi masum bebekler ve çocuklar da vardý.

Ýþte bu Kerbela Faciasý, Ýslâm tarihinin en derin yarasý, siyasi meþruiyetin, adaletin ve insanlýðýn katledildiði bir trajedi olarak hafýzalara kazýndý.

Kerbelâ hâlâ susmaz. Çünkü Kerbelâ bir çýðlýktýr. Her çaðda zulme direnenlerin vicdaný, Kerbelâ’dan yanký bulur. Hz. Hüseyin, sadece geçmiþin deðil, geleceðin de rehberidir. Zira o, susmayý deðil; susuz ölmeyi seçti.

Kerbelâ, sadece o gün yaþanmadý; her çaðda yeniden yaþanýyor. Her zalim Yezid, her mazlum Hüseyin’dir.

Ýslâm dünyasý Kerbelâ’yý tarih kitabýnda deðil; kendi ahlâkî ve siyasal bilinçaltýnda taþýyor. Bu yüzden Kerbelâ’yý anmak yetmez; anlamak gerekir. Zira bir milletin hafýzasýnda Kerbelâ sadece matemse, oradan bir diriliþ çýkmaz. Ama Kerbelâ, adalet fikrinin son direniþi olarak görülürse, oradan bir inþa doðar.

Kerbelâ’nýn sorusu hep canlýdýr: “Sen kimin tarafýndasýn?”

Kur’ân, sorumluluk yükler. O gün Kerbelâ’da sessiz kalanlar, zulme ortak oldular. Bugün de zulüm karþýsýnda susanlar, ayný sessizliðin içindedir.

Kerbelâ’yý sadece aðlamakla anmak, eksik bir bilinçtir. Kur’ân bizden anlamamýzý ister. Duyguyla deðil, akýlla ve imanla hareket etmemizi ister. Çünkü Kerbelâ, bir gözyaþý deðil; bir yön tayinidir.

Kerbelâ, tarihten ziyade bir tavýrdýr.

Ve Hüseyin, sadece bir þahýs deðil; bir mücadelenin  adýdýr.

Onun yolunda yürüyenlere selâm olsun.

Rabbim bu ümmete Kerbelalar yaþatmasýn.

Hüseynî bir kýyam ve Zeynebî bir duruþla hayatýný devam ettirenlere selam olsun...

Henüz Yorum yok

Ýlk yorumu siz yazýn.

Yorum Býrakýn

E-Mail adresiniz yayýnlanmaz.







Yazarýn Diðer Makaleleri