MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU

-YENÝ- TÜRKÝYE ÝÇÝN TARÝHÎ BÝR ZARURET OLARAK MEGA ÝDEAL (BÜYÜK ÜLKÜ) ARAYIÞI

TÜRKÝYE ÝÇÝN TARÝHÎ BÝR ZARURET OLARAK MEGA ÝDEAL (BÜYÜK ÜLKÜ) ARAYIÞI

Her milletin kendini dünyada var etme gayesiyle ortaya koyduðu büyük hedefleri vardýr. Kimi bu hedefe "megali idea" der, kimi "mefkûre", kimi ise "medeniyet tasavvuru". Lâkin öz birdir: Varlýðýný anlamlý kýlmak, zamanýn ve mekânýn tanýklýðýnda bir iz, bir yön, bir amaç belirlemek… Ýþte bu sebeple bu tür hedeflere “büyük ideal” denir. Çünkü büyük ideal, yalnýzca bir hedef deðil; bir milletin ruhunu taþýyan istikamet pusulasýdýr.

Bir milletin varlýðý önce fizikî bir zemine, yani bir vatana yaslanýr. Ayak topraða deðmeden ideal göðe yükselemez. Ne var ki, topraðýn kendisi yeterli deðildir. Ona "vatan" demek için üzerinde bir ruh ve mana bulunmalýdýr. Toprak varsa ama o toprak “vatan” deðilse, elinizde sadece bir kadastro paftasý kalýr.  Yani önce fizik, ardýndan metafizik gelir. Nihai olarak; metafizik olmadan fiziðin de bir anlamý yoktur. Topraðý vatan yapan; üzerinde dökülen kan deðil, o kanla yoðrulan inançtýr, niyettir, hedeflerdir. Metafiziksiz toprak cesettir.

Vatan, topraðýn ruhla birleþtiði yerdir. Ruhsuz beden nasýl ki ceset hükmündeyse, metafizikten yoksun coðrafya da mezarlýk olur. O halde vatan, fiziki bir mekân deðil, bir anlam dokusu, bir zaman bilinci ve bir gelecek tahayyülünün buluþma noktasýdýr. Bu yüzden milletler, yalnýzca sýnýr çizerek deðil; sýnýrlarýn ötesine anlam çizerek yaþarlar.

Bugün Türkiye’ye bakalým. Bizim bir mega idealimiz, büyük idealimiz var mý.? Peki bizi kuþatan ülkelerin bir mega ideali var mý? Baþýmýzý kaldýrýp baktýðýmýzda adeta bir mega idealler kuþatmasý altýnda olduðumuzu görürüz. Ýþin daha da vahim tarafý bu yalnýz coðrafi bir çevreleme  deðil; tarihî, kültürel ve hatta teolojik kuþatmadýr...

Bugün Türkiye’nin çevresine baktýðýmýzda, yalnýzca devletlerin deðil; ayný zamanda “ideallerin savaþý”nýn ortasýnda kaldýðýmýzý görmek zor deðil. Bu devletlerin fiziki hamlelerinden önce, zihni ve tarihî hamlelerine bakmak gerekir. Her biri, kendi tarihsel hafýzasýndan devþirdikleri mega idealler doðrultusunda hareket etmektedir. Türkiye, bu tarihî hafýza coðrafyasýnýn tam merkezinde, tam kalbinde, hatta tam hedefindedir.

Batýmýzda Yunanistan’ýn  megali idea adlý büyük ülküsü var: Ýstanbul merkezli bir Bizans-Helen imparatorluðu kurmak. Bu nedenle, Yunan meclislerinde hâlâ Ýstanbul için konuþmalar yapýlmakta, haritalar çizilmektedir. Askeri eðitimde bize hakaret eden marþlar söylenmekte. Tüm bunlarý medyadan okuyoruz, görüyoruz. Ege’den Trakya’ya, Batý Anadolu’dan Ýstanbul’a kadar bir yayýlma arzusu, sadece siyasi deðil, ayný zamanda dini yönü olan da bir iddiadýr. Bu hedef ne bir hayal ne de nostalji; tam teþkilatlý bir rövanþ alma planýdýr.

Doðumuzda Ermenistan, kadim “Büyük Ermenistan” idealiyle, Doðu ve Güneydoðu Anadolu’yu içine alan bir projeyi beslemekte. Hedef, II. Dikran döneminine özenen, Hazar’dan Akdeniz’e uzanan bir hayal… Lakin bu hayalin coðrafyasý bizim yurdumuzdur. Onlarýn düþsel haritasý bizim gerçek vatanýmýzdýr.

Kuzey’de ise Rusya’nýn “sýcak denizlere inme” arzusu, Deli Petro’dan bu yana canlýdýr. Karadeniz havzasý, Doðu Anadolu ve hatta Ýstanbul Boðazý, bu idealin stratejik sacayaklarýdýr.                                                         

Güneyimizde Ýsrail... Yahudi ulus-devletinin teolojik temelleri, bu mega ideal üzerine kuruludur. Ve onun Ahd-i Atîk’ten bugüne gelen Arz-ý Mev’ûd ideali. Siyonizmin sekülerleþtirdiði bu hedef, yalnýzca Filistin deðil, Mezopotamya’ya ve Türkiye'nin bazý bölgelerine kadar geniþletilmiþ bir "kutsal imparatorluk" tasavvurudur. Ýsrail’in “Arz-ý Mev‘ûd” ideali, Tevrat’tan neþet eden ama Siyonist politikalarla sekülerleþtirilen bir vaat edilmiþ toprak inþasýdýr. Filistin, Ürdün, Suriye’nin bir kýsmý, Irak’ýn kuzeyi ve Türkiye’nin Güneydoðusu dahil edilerek hayal edilen bu proje, sadece coðrafi deðil, kutsal ve kehanetsel bir tahayyül üzerindedir.   Bu düþünce sadece silahla deðil, finansla, eðitimle, medya ve kültür yoluyla da örülmektedir.

Ýþte bu noktada Türkiye’nin de kendine has bir mega ideali olmak zorundadýr.

Bu milletin tarihi misyonu ‘durma’ deðil, bir ‘yürüme’ yürüme üzerine kuruludur.. Tarih boyunca savunarak deðil, yürüyerek yaþadý.

Þimdi soru þudur:

Tüm komþularý bu denli proaktif bir tarih mühendisliðiyle kendi mega ideallerini inþa ederken, Türkiye neden edilgen bir pozisyonda kalsýn?

Daha da açýk soralým: Bir millet sadece savunarak, sadece bekleyerek, sadece tepki vererek tarih yapabilir mi?

Hayýr.

Çünkü savunmak, yaþatýr ama insan gibi yaþamak deðildir. Tepki vermek hayatta kalmaktýr ama var olmak deðil. Beklemek, kaderi baþkalarýnýn eliyle çizilenlerin tutumudur. Oysa bu milletin karakteri “durmak” deðil, “yürümek”tir. Biz yürüdükçe millet olduk, yürüdükçe medeniyet olduk, yürüdükçe ümmetin umudu olduk.

Türkiye sadece savunarak varlýðýný sürdüremez. Çünkü bir milletin savunmasý, onun ideali kadar güçlüdür. Büyük ideali olmayanýn büyük sýnýrý olmaz. Hedefi olmayanýn haritasý da olmaz. Savunma, tek baþýna bir varlýk biçimi deðildir.

Savunma, yerinde duranýn son silahýdýr.

Yürümekse, tarih yapanlarýn ilk adýmýdýr.

Ve biz, bu adýmý atmak zorundayýz.

O halde Türkiye’nin mega ideali ne olmalýdýr?

Henüz Yorum yok

Ýlk yorumu siz yazýn.

Yorum Býrakýn

E-Mail adresiniz yayýnlanmaz.







Yazarýn Diðer Makaleleri