- 11 Ekim 2025 - NEDEN BAZI ÝNSANLAR DOÐRU YOLU BULAMAZ?
- 06 Ekim 2025 - KAPÝTALÝST RUHUN ÝSLÂMÎ CAMÝYA SIZMASI
- 23 Eylül 2025 - "GÜNAYDIN" MI, "HAYIRLI SABAHLAR" MI? – BÝR SELAMIN HÝKMETÝ ÜZERÝNE
- 01 Aðustos 2025 - FETÖ MÜCADELESÝNDE NEDEN BAÞARILI OLUNMUYOR? -2-
- 23 Temmuz 2025 - FETÖ MÜCADELESÝNDE NEDEN BAÞARILI OLUNMUYOR? -1
- 14 Temmuz 2025 - 15 TEMMUZ: BÝR MÝLLETÝN CÝHAN DEVLETÝ YÜRÜYÜÞÜNÜ DURDURMAYA YÖNELÝK ENGELLEME GÝRÝÞÝMÝ
- 06 Temmuz 2025 - KERBELA: BÝR ÜMMETÝN ÝÇ SIZISI
- 02 Temmuz 2025 - EN ÝYÝ SAVUNMA SALDIRIDIR, EN KÖTÜ SAVUNMA SAVUNMADIR.
- 24 Haziran 2025 - TÜRKÝYE ÝÇÝN TARÝHÎ BÝR ZARURET OLARAK MEGA ÝDEAL (BÜYÜK ÜLKÜ) ARAYIÞI
- 19 Haziran 2025 - ARZ – I MEV’UD; MÜSLÜMAN COÐRAFYADA ÝÞGAL PLANLARI, TÜRKÝYE'YÝ BEKLEYEN TEHLÝKE
- 07 Haziran 2025 - KUDÜS’E AÐIT ÞÝÝRÝ TAHLÝLÝ
- 30 Mayýs 2025 - KUDÜS'E AÐIT ÞÝÝRÝNÝN EVLAT EDÝNME HÝKAYESÝ
- 23 Mayýs 2025 - MESCÝD-Ý AKSAY'A AÐIT !
- 07 Mayýs 2025 - HÝNDÝSTAN-PAKÝSTAN SAVAÞI ÝNSANLIÐIN SONU OLABÝLÝR MÝ ?
- 29 Nisan 2025 - YÂSÎN SAHÝBÝ OLMAK… KAVMÝNÝN KURTULUÞU ÝÇÝN BEDEL ÖDEMEK…
- 22 Nisan 2025 - KUR’ÂN’IN KISSALARLA YÜKLEDÝÐÝ SORUMLULUK
- 18 Nisan 2025 - YASÝN SURESÝ VE MARANGOZ HABÝB’ÝN MESAJI
- 11 Nisan 2025 - HAYATIN MERKEZÝNDE BÝR PEYGAMBER
- 26 Þubat 2025 - MAKÝNALARIN ÖÐRENME SERÜVENÝ: YAPAY ZEKÂ
- 17 Þubat 2025 - YAPAY ZEKA, TEHDÝTÝ MÝ, FIRSATI MI?...
- 10 Þubat 2025 - SIRADANLAÞMAK
- 01 Þubat 2025 - HAYALÝNDE KUDÜS OLMAYANIN ÝMANINDAN ÞÜPHE EDÝLÝR
- 26 Ocak 2025 - KUDÜS, MESCÝD-Ý AKSA BÝZÝ ÝLGÝLENDÝRÝR MÝ?
- 19 Ocak 2025 - KIRILMA NOKTASI GAZZE

MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU
-YENÝ- 2 . “ONE MÝNUTE”
2 . “ONE MÝNUTE”
“Türkiye’nin Dýþ Politikadaki Aktif Duruþu ve ‘One Minute’in Anlamý”
Bazý hadiseler vardýr ki, onlar yalnýzca diplomasi masalarýnda deðil; tarihin kalbinde vuku bulur. Görünen sahne birkaç siyasetçinin yüz ifadesinden ibarettir belki, ama perde arkasýnda çaðýn yönünü tayin eden bir irade iþler.
2009 Davos zirvesinde söylenen “One Minute”, aslýnda bir kelimeden çok daha fazlasýydý. O an, Türkiye’nin dýþ politikada yön deðiþtirdiði, suskunluðun yerini söze, edilgenliðin yerini iradeye býraktýðý andý. Erdoðan’ýn o çýkýþýyla birlikte Türkiye, sadece Ýsrail’e deðil, dünyanýn yerleþik güç dengelerine de “Ben buradayým” dedi.
O günden sonra Türkiye, mazlumlarýn vicdanýnda bir ses, zalimlerin hesabýnda bir engel hâline geldi. Ýþte 2025’te yaþanan hadise (Netanyahu’nun Þarm eþ-Þeyh’e inemeden geri dönmesi) bu çizginin bir devamýdýr.
Türkiye Cumhuriyeti, son yirmi yýlda dýþ politikada hiç olmadýðý kadar etkin bir rol üstlendi. Bu deðiþimi, sadece söylemde deðil, somut verilerde de görmek mümkün. Bazý gazeteciler, Erdoðan’ýn ilk baþbakanlýk dönemlerinden itibaren istatistiki verilerle bu farký ortaya koymuþlardý.
Erdoðan’ýn bir yýlda ziyaret ettiði ülke sayýsý, kat ettiði mesafe ve gerçekleþtirdiði diplomatik temaslar, kendisinden önceki baþbakanlarýn on katýna yaklaþmýþtý. Cumhurbaþkanlýðý döneminde yaptýðý yurt dýþý ziyaretler de, bir önceki cumhurbaþkanýnýn tüm görev süresindeki ziyaret sayýsýný aþmýþtý.
Bu rakamlar, Türkiye’nin son yýllarda dýþ politikada proaktif bir sürece girdiðini açýkça gösteriyor. Ticarette sýkça kullanýlan bir söz vardýr:
“Gezen tilki, oturan tilkiden daha evladýr.”
Bu sözü diplomasiye uyarlarsak, Türkiye’nin dýþ politikadaki hareketliliði, salt bir gezi veya protokol turu deðil; iliþki kurma, denge gözetme ve etki oluþturma merkezli bir hareketliliktir.
Bu aktif diplomasi anlayýþý sayesinde Türkiye, dýþ politikada kendine özgü bir kimlik kazanmýþtýr. Artýk Türkiye’nin bir duruþu vardýr — ne Batý’nýn gölgesinde, ne Doðu’nun yedeðinde; kendine has, “nevi þahsýna münhasýr” bir duruþ.
Türk dünyasýnda doðal bir aðabeylik konumu; Ýslâm dünyasýnda ise hilafet sancaðýnýn son kez dalgalandýðý yer olma itibarýyla adý konulmamýþ, ama hissedilen bir liderlik konumu oluþmuþtur.
Dönemin Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu, yýllar önce Selçuk Üniversitesi’nde yaptýðý bir konferansta bu millete dair çok anlamlý bir hatýrasýný paylaþmýþtý.
Afganistan’a yaptýðý bir ziyarette, gittiði bir il merkezinde, yerel bir belediye baþkanýyla özel bir sohbet sýrasýnda yol sorunlarýndan bahsetmiþler. Belediye baþkaný, yollarýnýn bozuk olduðunu, asfalt çalýþmasý için Türkiye’den destek beklediklerini dile getirmiþ. Davutoðlu da hiç tereddüt etmeden, “Tamam, yardýmcý oluruz” demiþ.
Bir baþka gezide, Bosna’da bir okul müdürüyle karþýlaþmýþ. Müdür, okulun temel ihtiyaçlarýndan söz etmiþ; ayný kararlýlýkla ona da “Tamam, ilgileneceðiz” cevabýný vermiþ.
Afrika’da benzer bir tablo… Türk dünyasýnda bir baþka örnek…
Gittiði her yerde, kim ne istediyse Davutoðlu ayný cevabý vermiþ: “Tamam.”
Bunun üzerine orada bulunan bir gazeteci dayanamayýp sormuþ:
“Sayýn Bakan, her isteðe ‘evet’ diyorsunuz.
1. Bu taleplerin yerine getirilmesinden siz sorumlu deðilsiniz.
2. Türkiye’nin bütün bunlarý karþýlayacak ekonomik gücü de yok.
Nasýl hepsine ‘tamam’ diyebiliyorsunuz?”
Davutoðlu gülümseyerek cevap vermiþ:
“Bakýn,” demiþ, “Türkiye’nin bu coðrafyalarda adý konulmamýþ bir konumu var. Biz aðabeyiz. Güçlüyüz, güven veriyoruz. Bir evde küçük kardeþ bir þey istediðinde, büyük abi hemen ‘olmaz’ demez. Hemen çözüm arar. Çünkü aðabey olmak bunu gerektirir. O ister, sen bulursun. Olmasa da bulursun. Büyük olmak, sözünün ardýnda durmakla mümkündür.”
Ýþte Türkiye’nin bugünkü dýþ politikadaki yeri tam da budur.
Adý konulmamýþ ama herkesin kabul ettiði bir aðabeylik, bir liderlik konumu.
Türk dünyasýnda da, Ýslam coðrafyasýnda da Türkiye’nin sözü bu yüzden yanký bulur; çünkü onun sözü yalnýz siyaseti deðil, vicdaný da temsil eder.
Davutoðlu o konuþmasýný þöyle bitirmiþti:
“Türkiye’nin bu aðabeylik vasfýný fark edin. Hedeflerinizi buna göre koyun. Çünkü biz sýradan bir ülke deðiliz. Biz, tarihin omzuna yüklediði bir sorumluluðu taþýyoruz.”
Bu hatýra, aslýnda dýþ politikadaki istatistiklerden, raporlardan, strateji belgelerinden çok daha fazlasýný anlatýyor.
Bir milletin kalbinde taþýdýðý emanet bilinci, sadece diplomasi masalarýnda deðil, gönül coðrafyasýnda da karþýlýk buluyor.
Bu özellikleriyle Türkiye, sýradan bir ülke olmaktan çýkmýþ, imparatorluk bakiyesi bir devletin mirasýný taþýr hâle gelmiþtir. 16 Türk devletinin birikimini, derin tarihî tecrübeyi ve stratejik coðrafi konumunu bünyesinde barýndýran bir ülke olarak artýk dünya siyasetinde özel bir yere sahiptir.
Elbette Türkiye, henüz “oyun kurucu” bir güç düzeyine ulaþmýþ deðildir. Ancak oyun bozucu bir pozisyondadýr. Bu da çok önemlidir. Çünkü artýk bölgemizde Türkiye hesaba katýlmadan hiçbir plan yapýlamaz, hiçbir denge kurulamaz.
Bu aktif duruþun dönüm noktalarýndan biri de, hiç þüphesiz Erdoðan’ýn Davos’ta Ýsrail’e karþý sergilediði o tarihi çýkýþtýr.
Türkiye’de “One Minute” dendiðinde herkesin aklýna 2009 Ocak ayýnda Davos’ta yaþanan o an gelir: Ýsrail Cumhurbaþkaný Þimon Peres ve moderatör David Ignatius’un bulunduðu o panelde, Erdoðan’ýn yüksek sesle ve kararlý biçimde söylediði “One Minute!” sözü…
O an sadece bir diplomatik tepki deðil, Türkiye’nin dýþ politikadaki yeni kimliðinin ilaný idi.
Zira o söz, ezberleri bozan, mazlumun yanýnda durmayý yeniden hatýrlatan bir dönüm noktasýydý.
O günden sonra Türkiye, mazlumlarýn vicdanýnda bir ses, zalimlerin hesabýnda bir engel hâline geldi. Ýþte 2025’te yaþanan hadise (Netanyahu’nun Þarm eþ-Þeyh’e inemeden geri dönmesi) bu çizginin bir devamýdýr.
Cumhurbaþkaný Erdoðan, “Netanyahu’nun bulunduðu bir masada ben olmam” dedi. Bu cümle, diplomatik bir tepki deðil, bir ruh hâlidir. O, tarihe ikinci “One Minute” olarak geçecek bir duruþ sergiledi. Ve dikkat edin, bu kelime —“One Minute”— modern dünyanýn dillerine tercüme edilemeyen bir vakar ifadesidir. Çünkü o kelimenin içinde ümmetin onuru, mazlumun ahý, Kudüs’ün sessiz çýðlýðý vardýr.
Ýsrail’den gelen “bayram tatili” açýklamasýný kimse ciddiye almasýn. Bu açýklama, yaþanan diplomatik krizi örtbas etme çabasýndan baþka bir þey deðil. Çünkü Netanyahu’nun Mýsýr’a gitmek üzere hazýrlanmýþ olan devlet uçaðý “Sion Kanadý” çoktan hangardan çýkarýlmýþ, piste yönelmiþti. Ancak plan tutmadý, uçak havalanamadý.
ABD Baþkaný Trump’ýn, Ýsrail’den Mýsýr Cumhurbaþkaný Sisi’yi arayarak Netanyahu’nun Þarm eþ-Þeyh’teki zirveye davet edilmesini istemesiyle birlikte “Netanyahu yola çýktý” haberleri yayýldý. Uçakta bulunan gazetecilerin ifadelerine göre Erdoðan’ý taþýyan uçak piste inmek üzereyken, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn kararlý müdahalesiyle iniþten vazgeçildi. Tabiri caizse, tekerlekler piste deðecekken uçak yeniden yükseldi.
Zira Cumhurbaþkaný Erdoðan, “Netanyahu’nun bulunduðu bir toplantýya katýlmam” diyerek açýk bir rest çekti. Tarih, bir kez daha ayný manzarayý sahneye koydu: Erdoðan, bir kez daha “One Minute” dedi. Bu hadise, tarihe ikinci “One Minute” olarak geçecek. Ve dikkat edin; “One Minute”lerin muhatabý hep Ýsrail olmuþtur.
Burada görülmesi gereken asýl nokta þu: ABD Baþkaný Trump, Þarm eþ-Þeyh’te çekilecek fotoðraf karelerinde Erdoðan ile Netanyahu’yu yan yana göstermek istiyordu. Çünkü o kare, Washington’un Gazze’de barýþ adýna ortaya koyduðu planý kendi hanesine büyük bir diplomatik baþarý olarak yazacaktý. Ancak Türkiye, bu oyunu daha kurulmadan bozdu.
Netanyahu’nun zirveye katýlmasý için yapýlan giriþimler, Türk diplomasisinin hýzlý ve kararlý adýmlarýyla 40 dakikada çöktü. Telefonlar çalýþtý, diplomatik hatlar devreye girdi ve plan daðýldý.
Fakat meselenin özü yalnýzca bir fotoðraf deðildir. Türkiye’nin itirazý, Ýsrail’in daha önce altýna imza attýðý hiçbir anlaþmaya uymamasýna, iki devletli çözümü reddetmesine, Batý Þeria’daki iþgalini sürdürmesine ve bölgeyi Suriye üzerinden yeniden dizayn etme çabasýna yöneliktir. Sorunu doðru teþhis etmeden, Erdoðan gibi tecrübeli bir siyasi lidere emrivaki yapmak mümkün deðildir. Bu, 2009’da böyleydi; 2025’te de deðiþmedi.
Bugün o masada onlarca lider var ama sadece dört bayrak duruyor: ABD, Türkiye, ev sahibi Mýsýr ve arabulucu Katar. Trump’ýn imza töreninde doðrudan diyaloða girdiði tek lider Erdoðan’dýr. Bunun nedeni sevgi veya sempati deðildir; Bush’tan Trump’a kadar birçok Amerikan baþkanýyla çalýþmýþ bir liderin tecrübesi ve kararlý duruþudur. Türkiye’nin son yýllarda gösterdiði duruþ ve tutumdur.
O yüzden biz, bu olaylarý anlýk bir diplomatik kriz olarak deðil; tarihî bir bilinç ve millet olma hafýzasý içinde okumalýyýz. O karedeki dik duruþ, sadece bir liderin deðil; bir milletin onurunun temsiliydi.
Biz bu hadiselere yalnýzca “siyaset” gözüyle bakarsak, anlamýn ruhunu kaçýrýrýz. Asýl mesele, bir milletin, bin yýllýk vakarýný çaðýn zulmüne karþý yeniden hatýrlatmasýdýr.
Tarih yeniden konuþmuþtur.
Ve bir kez daha, bir söz yükselmiþtir arþa:
“One minute!”
Bu, sadece bir diplomatik çýkýþ deðil; zulme karþý “susmam” diyen bir ümmetin kalbinden kopan haykýrýþtýr.
Henüz Yorum yok