MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU

-YENÝ- NEDEN BAZI ÝNSANLAR DOÐRU YOLU BULAMAZ?

NEDEN BAZI ÝNSANLAR DOÐRU YOLU BULAMAZ?

...Herhalde yalancý ve nankör olan kimseyi Allah doðru yola çýkarmaz.(Zümer Suresi 3/Elmalýlý Hamdi Yazýr meali)

Ýnsanýn en kadim sorunu doðru yol üzere olmak. Doðru yolu bulmanýn bir niyet ve gayret meselesi olduðunu düþünüyorum.

Tüm insanlýðýn ortak kaygýsý, dünya var olduðu günden beri esas gayesi doðru insan olmak, doðru yol yürümek. Bunun için;

1. Doðru yola niyet etmek, doðru yolda olmayý hedef kabul etmek gerekiyor.
2. Doðru yolu bulmaya çalýþmak, bunu dert edinmek
3. Doðru yolu bulmak
4. Doðru yolda olmak, doðru yolda kalmak
5. Doðru yolda ölmek.

Doðru yol mevzusu Ýslam'ýn en baþta gördüðü bir mesele olduðu gibi dünyadaki diðer tüm ideolojilerin ve tahrif olmuþ dinlerin de kadim meselesidir. Bu anlamda baktýðýmýzda doðruluk tüm insanlýðýn ortak meselesidir. Olayýn evrensel bir boyutu var.

Burada Kur'an ve sünneti dikkate alarak doðru yol üzerinde olmayý ele alacaðýz. Zümer Suresi'nin 3. ayetinin son kýsmý bize diyor ki;

Doðrusu Allah, hem kendisine, hem de diðer insanlara karþý yalan söyleyen ve kendisine bahþedilen bunca nimetlere karþý nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda baþarýya ve kurtuluþa ulaþtýrmaz, doðru yola iletmez!

Burada Kur'an'ý tefsir eden müfessirlerin bakýþ açýsý ile bakmayacaðýz. Çünkü bu apayrý bir ilim dalý. Ayetin baþý sonu, önceki ayetle ve sonraki ayetle baðlantýsý, tarihi arka planý, ayetin iniþ sebebi vs... bunlar çok teknik konular ve bu iþi ehline býrakarak ayetin bu kýsmý ile doðru yolu bulmayý ne idüðünü ve ne olduðunu düþüneceðiz.

Bu arada bir ayet diyelim ki iniþ sebebi, bir olayla alakalý ise ya da kafirlere hitaben iniyorsa o ayetin zamanýmýza ve bize düþen hissesi vardýr. Kafirlere hitap eden bir ayetin inanan müminler üzerine düþen gölgesi de vardýr denilir. Yani o ayet sana da hitap ediyor, nasýl olsa kafirlere hitap ediyor deyip kenara çekilmemek gerekiyor.

Yani bu ayetin iniþ sebebi ve kime hitap ettiði kýsmýndan baðýmsýz olarak bize hitap ettiðini düþünerek hareket edeceðiz.

Burada iki kavram dikkatimizi çekiyor. Nankörlük ve yalancýlýk. Allah nankörlük eden kimseleri ve yalancýlýk yapan kimseleri doðru yola iletmez. Düzgün bir adam olmak, doðru yaþamak için yukarýda saydýðýmýz beþ maddenin devreye girmesi için bu iki kavramdan uzaklaþmak gerekiyor. Nankör olmayacaðýz ve yalan söylemeyeceðiz.

Bu þu demek eðer bir insan nankörse ve yalancý ise Allah onu doðru yola iletmeyecek.

Doðrusu Allah, hem kendisine, hem de diðer insanlara karþý yalan söyleyen ve kendisine bahþedilen bunca nimetlere karþý nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda baþarýya ve kurtuluþa ulaþtýrmaz, doðru yola iletmez.

Nankörlük, kelime anlamýyla “nimeti inkâr etmek”tir; fakat bu, sadece ahlaki bir tutum deðil, genel anlamda deruni manada bir bozulmadýr. Nankörlük, yalnýzca nimeti inkâr etmek deðildir. Nankörlük, nimetin sahibini unutmaktýr. Daha basitçe söyleyelim: nimet yalnýzca maddi bir veri deðildir; nimet, varlýðýn sürekliliðine iþaret eden bir þifre, bir çaðrýdýr. Ýnsan bu çaðrýyý þükürle cevaplayarak, arifane bir katýlýmcý olarak onaylar. Nankörlük ise bu çaðrýyý geri çevirir; varoluþun kaynaðýna olan baðý kesen içsel bir hareket halidir.

Ýnsan yaratýcýsýndan gelen nimetleri kendi çabasý ve gayretinin eseri zannedince nankörlüðün yoluna girmiþ demektir. Halbuki nimet yaratýcýnýn kulu ile irtibat kurduðu, iletiþim kurduðu bir þeydir. Verilen nimetlere þükretmek, minnet duymak bu anlamda yaratýcý ile irtibat kurmaktýr. Þükür bir iletiþim halidir. Nankörlük bu diyaloðu kesmektir. Ýletiþimsizliktir.

Þükrün özü hatýrlamaktýr; nankörlüðün kökü ise unutmak. Unutmak, insana ait en sinsi düþmandýr. Çünkü unuttuðun her þeyin yerini benliðin alýr. Nankör, “ben yaptým” der; oysa ona nefes veren, kalbini attýran, topraða bereket, suya hayat katan Allah’týr. Nankörlük bir unutuþ deðildir sadece, bilinçli bir uzaklaþmadýr; insanýn kendi kendine kurduðu ilahýn önünde secdeye kapanmasýdýr. Kendini ilah kabul etmesi...

Nankörlük verilen nimetin farkýnda olmamaktýr ayný zamanda. Ýnsan içinde bulunduðu durumun farkýnda deðilse nankörlük sinyaller vermeye baþlamýþtýr. Saðlýk nimeti vardýr, farkýnda deðildir, ancak hasta olunca anlar bu nimeti. Parasý pulu vardýr, ama bu durumun farkýnda deðildir, bu durum gidince el alemden para pul alýnca bu nimeti fark eder. Çoluk çocuðu vardýr, o nimetin farkýnda deðildir, onlar yanýndan gidince bu kýymeti anlar. Velhasýl insan kendini çevreleyen tüm nimetleri önce fark etmeli, sonra bu nimetleri verene þükretmeli. Þükürsüzlüðün her hali nankörlüktür. Nimetin farkýnda olmadýðýmýz her an nankörlüðe bir kapý aralanýr. O nimeti fark ettiðimiz an o kapý kapanýr. Þükür kapýsý açýlýr.

Nimetlerin farkýnda olmayanlar nankörlük kapýsýnýn önünde durduklarý için Allah onlarý doðru yola iletmez. Çünkü durduklarý yer farklý. Þükür kapýsýnýn önünde durduðunda doðru yolun baþýndasýn demektir.

Ýlahi yasa bize þunu gösteriyor; ilk çaba gayret ve niyet kuldan olacak. Sonra Allah'ýn yardýmý gelecek. Kul nimetleri fark ederek þükür kapýsýnýn önünde olduðunu gösterdiði için yaratan da ona doðru yolu gösterecek ve o yola iletecektir.

Yalancýlýk ise nankörlüðün dile gelmiþ halidir. Kalpteki nankörlük, dilde yalan olarak tezahür eder. Yalancý, hakikati kendi menfaatine göre eðip büker; gerçeði deðil, iþine geleni söyler. Yalan söyleyen, önce kendisini kandýrýr. Çünkü bir defa hakikati eðmeye baþladýðýnda, artýk hiçbir þey düz durmaz.

Bu iki tutum (nankörlük ve yalancýlýk) hakikatte ayný hastalýðýn iki yüzüdür. Nankörlük, varlýðýn kaynaðýný unutarak “verileni kendine mal etmek”tir; yalancýlýk ise hakikatin kendisini “sözüyle yeniden biçimlendirmek”tir. Nankörlük, kaynaðý inkâr ettirir; yalancýlýk, hakikati konuþmaktan alýkoyar. Birincisi baðý reddeder, ikincisi iletiþimi zehirler. Sonuç: insan ne kaynaðý hatýrlar ne de kendisini doðru söyleyiþle tasdik eder.

Birincisi “varlýk alanýný” çarpýtýr, ikincisi “anlam alanýný.” Böylece insan hem varlýkta hem de sözde merkez olmaya kalkar. Ýþte bu noktada hidayet, yani “doðru yol” imkânsýz hale gelir. Çünkü hidayet, ancak hakikatle uyum içinde yürüyene verilir.

Nankörlük, insanýn varlýkla olan dikey baðýný keser; yalancýlýk, yatay baðlarýný bozar. Dikey bað koptuðunda insan, ilahi nurdan mahrum kalýr; yatay bað bozulduðunda ise toplumsal güven ve anlam zemini yýkýlýr. Böylece insan, hem kozmik hem de sosyal düzlemde yönünü kaybeder iþte bu, “doðru yoldan sapma”nýn tam karþýlýðýdýr.

Hidayet, zorla yönlendirme deðil, hakikate iþtirak etme biçimidir. Niyetin ne ise o tarafa dönersin. Yönün yolun olur. Allah, insana yol gösterir; ama yürümek insanýn iradesine býrakýlmýþtýr. Nankör, doðru yolun baþýnda deðildir, o yolda yürümeye niyeti yoktur ve o yolda yürümek istemez. Yalancý, yönünü görmek istemez. Ýkisi de kendi karanlýðýnda, kendi yalanýnýn doðrultusunda kaybolur.

Hidayet, dýþtan dikte edilen bir yönlendirme deðil, içten açýlan bir uyanýþ ve arayýþ halidir. Allah, dileyene deðil, arayýþ içinde olana hidayet eder. Doðru yola iletecek olan sadece Allah'týr.

Burada Allah'ýn dosdoðru yoluna girmek için iki þey gerekiyor. Nimeti fark etmek yani þükür. Ýkincisi sözünü terbiye etmek... Dosdoðru konuþmak...

Nankörlükle yalancýlýðýn ortak paydasý, hakikate aykýrýlýktýr; dolayýsýyla bu iki sýfat, insaný hidayetle baðdaþmaz bir hale sokar. Ýnsan, kendi varlýðýný hakikatle hizaya getirmedikçe, Allah’ýn rehberliðiyle buluþamaz. Çünkü hidayet, zorla yönlendirme deðil, hakikate iþtirak etme biçimidir.

Ýnsanýn varoluþu, þükürle baþlar ve doðrulukla sürer. Þükür, yaratana teþekkür; doðruluk, hakikate sadakattir. Nankörlükle yalan, bu iki temel baðý koparýr; insaný hem varlýktan hem hakikatten yabancýlaþtýrýr.

Allah, nankör ve yalancýyý doðru yola iletmez, çünkü onlar zaten yolun kendisini reddetmiþlerdir. Hakikat, onlara doðru deðil; onlar hakikate eðridir. Kalp, eðrilince kelam da eðrilir; kelam eðrilince istikamet kaybolur. Böyle bir insan, Allah’ýn hidayetine deðil, kendi hevasýna tabi olur.

Hidayet, hakikatin önünde eðilmekle baþlar. Nimetin sahibini görmek, sözü dosdoðru söylemekle kemale erer. Þükreden insan, nimeti fark eder, nimeti büyütür; yalan söylemeyen, yalancý olmayan insan, hakikati yüceltir.

Þükür minnetin dilidir; doðruluk ise emanetin gereðidir.

Yol, þükürle aydýnlanýr; doðrulukla düzleþir. Nankörlük karanlýktýr, yalan eðriliktir. Ýþte bu yüzden, Allah nankör ve yalancýyý doðru yola iletmez. Karanlýkta eðrilik olur, ama ýþýkta her þey ortaya çýkar. Hakikat, ancak þükreden ve doðru söyleyen kalplerde ýþýldar.

Henüz Yorum yok

Ýlk yorumu siz yazýn.

Yorum Býrakýn

E-Mail adresiniz yayýnlanmaz.







Yazarýn Diðer Makaleleri