MEHMET TOPUZ

KÝM NE ANLADI?

KÝM NE ANLADI?

Zaman akýp gidiyor ve hiçbir saat bir öncekine benzemiyor…(Cengiz Aytmatov)

Ýlkbahar mevsimi; yaðmur, gök gürültüsünün eþliðinde ahenkli bir birlikteliðe sahipti. Sonbahar günlerinin eski çýðlýðýndan bir ses duyulmuyordu. Kýrkikindi yaðýþlarý olabildiðince bir sabrýn son dakikasýnda ikindi vaktini bekler gibiydi.

Açma telaþýnda olan birkaç aðaç çiçeðe durmuþtu. Tarlalarda ekinler boy gösterme telaþýnda… Yaþanmýþlýklar ve bir köy de oturup nefes almadýysanýz, kendi tarihini unutmuþ olabilir gözleriniz…

Ve bir kýþ mevsimi…

Kýþ mevsimi kendisini iyiden iyiye fazlasýyla hissettirdi. Soluklanacak gölgenin yaz mevsimine dair bir aðaç gölgesini arama düþüncesi, bacasý tüten evlerin soba kenarýna býraktý kendisini…

Belki de þunu düþünmek ve düþünmekten öteye realitesini bir düþünce ile ortaya çýkarmak gerekecekti. Hüsn-i suret, kabiliyyet-i sirete alamettir.(Naima) Suretin, sirete olan alametidir; belki bu kýþ mevsimi. Doðanýn da kendine ait görünüþü, tabiatýn kendi sürecinde edindiði bir deðiþimin, insanýn söylediði bir ifade ile karþýlýk bulmasýdýr; bütün bu süreç… Tabi ifadenin de kendi içinde tanýmýný yapacak olma anlayýþýnýn bütünüyle bireyde temaþa ettiði de bilinen bir gerçektir.

Miladi bir takvimin son demlerine dair radyolarda ve insanlarýn kendi muhasebesi içinde söylemleri söz konusu. Galiba orta kuþakta yýl hep bir kýþ mevsiminde bitti. Yaz mevsimini aralýk ayýnda yaþayan ülkelerde biten takvimin bir yaz mevsimine karþýlýk gelmesi de insandan baðýmsýz bir dünyanýn kendi matematiksel deðerinin olmasýnýn sonucu olsa gerek. Tabi doðanýn mevsimi bu. Ýnsanýn kendisine dair mevsimi, nedir; bilinmez. Soluklanacak gölgenin varlýðýna dair bütün mesele…

Ve yine bir kýþ mevsimi… “Lambada titreyen alev üþüyor…”(Abdurrahim Karakoç) Söylenecek ve söylenmesi gereken o kadar söz var ki… Edebiyatýn nirengi noktasýnda yer edinen bir cümlenin yerine dair… Ve bütün cümleler bir araya gelse de galiba bu cümleye eþ deðer olamayacaktýr. Sýcaklýklar sýfýrýn altýnda seyretmeye devam ediyor, tarih ve takvimler iki bin yirmi dördün aralýk ayý idi.

Günümüz yerküresine dair ise;

Cümleye nereden baþlamak gerektiði hususunda da kararsýzým. Cümlenin deðerine ya da sözdiziminin yüklem ve özne, nesne baðlamýnda yerine dair ufuk açýcý bir kelime edebilmek ve anlaþýlma kabýnýn þekli ya da zihinsel yeterliliðinin bilinmezliðinden kaynaklý olsa gerek bu durum. Bu durumdan kaynaklý bir masal anlatma gibi bir duruma evrilmesi de içten bile deðil.

Günümüz yerküresi hususunda bir veri oluþturmak aslýnda geçmiþin düþüncelerinin bu yüzyýlda kýrýlmaya uðramasý gibi bir durum da söz konusu. Teknolojik faaliyetlerin geliþimi adeta günümüz yer küresi üzerinde ve yapay zekâ faaliyetlerinin etkisi altýnda format atýlmýþ gibi yeni bir duruma evirilmeye doðru gittiði gerçeðine þahitlikle geçiyordu.

Sonuçta…

Hiçbir saat bir öncekine benzemiyordu. Vaktin ilerlemeye yüz tuttuðu takvim yapraklarý dahi artýk unutulmaya yüz tutma arifesindeydi. Ve kim ne anladý? Sorusunun karþýlýksal deðerine ise galiba bir ömür denk düþüyordu.

Saðlýcakla kalýn…

Henüz Yorum yok

Ýlk yorumu siz yazýn.

Yorum Býrakýn

E-Mail adresiniz yayýnlanmaz.







Yazarýn Diðer Makaleleri